CHP Sözcüsü Faik Öztrak, partisinin genel merkezinde; MYK gündemiyle ilgili basın toplantısı yaptı. Gündeme ilişkin konular hakkında açıklama yapan Öztrak, şunları söyledi:

“Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Bugün Kurulumuzun gündeminde; karakışa girerken giderek ağırlaşan, ‘Gıda güvencesi ve açlık riski,’ ekonomiye hükümetin her gün yaptığı müdahalelerin, rekabetçi piyasa mekanizmasını çalışamaz hale getirmesi, dışarıda ekonomik iklim bizim gibi ekonomiler için bozulurken, seçimleri kaybedeceğini gören Hükümetin, dışarıdan gelebilecek bir ters dalgaya karşı, ekonomide kalan son tahkimatı da, koltuğunu koruma uğruna, korku ve panik içinde yiyip bitirmesi ve son olarak; seçimi kaybedeceğini anlayan Erdoğan’ın yeni algı operasyonlarıyla gündem karartma çabaları vardı.

Bu vahim gelişmelerin olası sonuçlarını ve bu sorunları seçimden sonra hızla aşmak için yapılması gerekenleri kapsamlı bir şekilde ele aldık.

“TÜRKİYE’DE DE GEÇMİŞİNDEN KAÇMAK İÇİN SIK SIK ELBİSE DEĞİŞTİREN SİYASETÇİLERİN BAŞINDA ERDOĞAN GELMEKTEDİR”

Katıra, ‘baban kim’ diye sormuşlar. ‘Aygır at dayımdır’ demiş. İnsanlar âleminde de bazıları geçmişinden utanır, sıkılır. Utandığı için de ya geçmişi çarpıtır. Ya da bukalemun misali renkten renge girerek, geçmişinden kurtulmaya çalışır. Türkiye’de de geçmişinden kaçmak için sık sık elbise değiştiren siyasetçilerin başında Erdoğan gelmektedir.

Tarih: Bundan 20 yıl önce, 17 Mayıs 2003’te ne diyor Erdoğan?’Milli Görüş elbisesini dışarıda bıraktık.’ İşte o gün bu gündür Erdoğan’ın ne milliliği kaldı, ne de kendine ait bir görüşü. Bu manşetlerin atıldığı o dönemlerde ABD Dışişleri Bakanı Neo-con düşüncenin önde gelen isimlerinden Rice, ABD Gazete Editörleri Derneği üyelerine yaptığı konuşmada; ‘Elimizde Türkiye örneği var. Bence bunlar Ortadoğu için umut olmalı. Böylece, daha ılımlı siyasi güçleri bulup İslam ile demokrasi arasında doğru ilişki kurabilen her ikisine de hizmet eden kurumları oluşturabilen bütün insanlara hoşgörülü bir demokratik süreç ortaya çıkabilir’ diyordu. Erdoğan, CIA ’in masalarında yazılan, ‘Ilımlı Müslüman’, ‘Ilımlı İslam’ senaryolarının baş aktörüydü.  Daha Başbakan bile değilken, ‘Partimiz ılımlı Müslümanların ortak değerlerini temsil etmektedir’ diye, konuşuyordu. Sonunda Erdoğan, ‘İslam’ı güncelleme’ noktasına kadar geldi. Sonra da tabanından gelen tepkilerle çark etti. Yine elbise değiştirdi. Anlaşılan şimdilerde birileri Erdoğan’a yeni bir elbise dikme çabası içinde. Ağzından; ‘Muhafazakâr devrimcilik’ gibi bir laf hiç düşmüyor. Muhafazakârlık kim? Devrimcilik kim? Erdoğan kim? Muhafazakârlık adı üstünde… Muhafaza etmek, korumaktır… Allah aşkına! 20 yılda Erdoğan, neyi muhafaza etti. Bu ülkenin derelerini, ormanlarını dağını, taşını rantçıya, yandaşa peşkeş çektiniz. Çocuklarımızın, torunlarımızın hakkını doların yeşili için talan ettiniz. Muhafaza falan etmediniz. Beytülmali devletin Hazinesini mi muhafaza ettiniz? Kayınpeder, damat bir oldunuz. Seçimlerde sahte istikrar havası basmak için Merkez Bankası kasasındaki 128 milyar doları buhar ettiniz.  Damat, ‘At izi it izine karıştı’ dedi çekti gitti. Şimdi de damadın yakın arkadaşını Bakan yaptınız. İhracatçının dövizlerine el koyup arka kapıdan satmaya devam ediyorsunuz. Son 10 ayda, şu ana kadar satılan dövizlerin, 118 milyar doları bulduğu söyleniyor. Sahte istikrar havası için yaktığınız rezervlerin toplamı 250 milyar dolara dayandı. Milletin atadan, dededen kalan malını mülkünü mü, muhafaza ettiniz? Ona da hayır! Atadan dededen kalan ne varsa hepsini 63 milyar dolara sattınız. Türk Telekom, Petrol Ofisi, yem fabrikaları, şeker fabrikaları ve daha nicesi… Hepsi satıldı.  Bu ülkenin en stratejik tesislerinden birisini, Tank Palet Fabrikasını, Katar ordusuna bedava verdiniz peşkeş çektiniz. Ordumuzun kozmik odasını bile koruyamadınız. FETÖ’cü hâkimlerin kirli ellerine bıraktınız. Milli ordumuzun sırları sayenizde başka karargâhların ellerine geçti. Tarihimizi, kültürel mirasımızı mı muhafaza ettiniz? Hayır! Etmediniz. İstanbul’a ihanet ettiniz.

Şu fotoğrafa bir bakın. Ağızlarından muhafazakârlık düşmeyenlerin ecdadın emanetine yandaşa rant için, doların yeşili için hiç çekinmeden nasıl ihanet ettiklerini görün. Bu mudur sizin muhafazakârlığınız? Bu mudur sizin yerliliğiniz, milliliğiniz? Bu milletin iffetli analarına küfreden densizlere ceza yerine, ihaleler yağdırdınız. Milletimiz ülkeyi yönetenlerin öz evlatlarına, ‘Evdeki dolarları sıfırla’ talimatı verdiklerini sizin döneminizde duydu, işitti. Bakan çocuklarının evlerinden çıkan çifter çifter kasaları, para sayma makinelerini, milletimiz sizin döneminizde gördü. Kendi günahlarına, öz evlatlarını ortak eden siyasi babalara, milletimiz bu dönemde şahit oldu. Siz, bu ülkede, ortak aile değerlerimizi, ortak ahlaki değerlerimizi bitirdiniz. Siz hangi muhafazakârlıktan söz ediyorsunuz? Bunların muhafazakârlıktan anladığı dolarları toplayıp ABD’de Muhammed Ali’nin çiftliğine ve Manhattan’da gökdelenlere yatırmaktır.

“MUHAFAZAKÂRLIĞI DOLARIN YEŞİLİYLE SINIRLI OLANIN DEVRİMCİLİĞİ DE OLSA OLSA SOROS’UN RENKLİ DEVRİMCİLİĞİ OLUR”

Devrimcilik meselesine gelirsek… Bazen bir karelik fotoğraf bin sayfalık söze bedeldir. Muhafazakârlığı doların yeşiliyle sınırlı olanın devrimciliği de olsa olsa Soros’un renkli devrimciliği olur. Allah aşkına! Şu fotoğrafa bir bakın… Boğazında balıkçı yaka kazak. İsviçre Alplerinde, Davos’un otel odalarında, Soros’un masasında yanında rüşvetten aklanmamış makaracı eski Bakanı… Sevsinler sizin devrimciliğinizi… Bu toprakların görüp yaşadığı en büyük devrim, Cumhuriyet ve onun devrimleridir. Ama AK Parti’nin önde gelen siyasetçileri hala Cumhuriyetle, Cumhuriyet devrimleriyle kavgalı. Grup Başkanvekiliniz Mahir Ünal’ın; ‘Maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hâsılı bütün düşünmemizi yok etmiştir” sözlerini, nereye koyalım? Hangi devrimciliğe dâhil edeceğiz. Teamüllere göre, parti Genel Başkanının, parti Sözcüsünün, Grup Başkanvekillerinin sözleri, partiyi bağlar. Bu sözler Erdoğan’ı da bağlar. Erdoğan çıksın, bu sözlerin neresinde olduğunu millete bir söyleyiversin. Bu, sizin ve partinizin resmi görüşü müdür?

“MAHİR ÜNAL’IN SÖZLERİ, ERDOĞAN’IN VE PARTİSİNİN RESMİ GÖRÜŞÜ MÜDÜR?”

Cumhuriyetimizin kazanımlarıyla sorunları olanlar, devrimci olamaz. Olsa olsa, devrimlerin kazanımlarını yok etmek isteyen, bozguncular ve karşı-devrimciler olur. Tekrar soruyoruz; grup başkanvekiliniz Mahir Ünal’ın sözleri, Erdoğan’ın ve partisinin resmi görüşü müdür? Bu soruya kaçamaksız, net yanıt bekliyoruz.

“TÜRK LİRASI DOLAR KARŞISINDA EN FAZLA DEĞER YİTİREN PARA BİRİMİ OLDU”

Geçtiğimiz yılın eylül ayında, Nasreddin Hoca’nın borç ödeme fıkrasına benzer bir safsatayı, ekonomik model diyerek tedavüle sürdüler. Faiz düşecek, Türk lirası değer kaybedecek, ihracat, ithalatı katlayacak, rezervler dolup taşacak, Türk lirası değerlenecek, enflasyon da düşecekti. Peki, ne oldu? O gün bugündür, milli paramızın değeri pul oldu. Türk lirası dolar karşısında en fazla değer yitiren para birimi oldu. Enflasyon milletimizi ezdi, milletimizi hayat pahalılığına mahkûm etti. İş ahlakını bozdu bu kifayetsizler, milletimizi, enflasyon canavarının dişlerine teslim ettiler. Kuzeyimizde büyük bir savaş var. Savaşın olduğu Ukrayna’da enflasyon yüzde 25, Ukrayna’yı işgal eden Rusya’da enflasyon yüzde 14. Bizde ise yüzde 84. TÜİK ’in tüm makyajlarına rağmen, tüketici enflasyonunda dünya beşincisi olduk. Bunların olacağını aklı başında tüm ekonomistlerimiz söyledi. ‘Yapmayın, etmeyin’ diye, uyardı. Peki, Erdoğan ne yaptı? Kendisini uyaran ekonomistlerin ne mandacılığını bıraktı, ne de tetikçiliğini. Geçtiğimiz günlerde uydurdukları safsatayı doğrulatmak ve parlatmak için dünyanın farklı yerlerinden Türkiye’ye 18 ekonomist getirdiler. Türkiye’ye getirdikleri Amerikalı bir profesör ülkesine döner dönmez demeç vermiş. Türkiye’de uçuşa geçen enflasyonun kontrol altına alınabilmesi için Erdoğan’a IMF’ye gitmesini tavsiye ettiğini söylemiş. Ne demişler: ‘Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.’

“BİRLEŞMİŞ MİLLETLER VERİLERİNE GÖRE DÜNYADA 12 AYLIK GIDA ENFLASYONU YÜZDE 5,5. BİZDE İSE YÜZDE 93”

‘İş insanını hayırsız evlat, siyasetçiyi ise kuru inat batırır.’ Erdoğan’ın ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ inadı kendini zaten batırdı da olan milletimize oldu. İşte tüm dünyada gıda enflasyonu hızla geriliyor. Bizde ise hem çok yüksek hem de hala artıyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre dünyada 12 aylık gıda enflasyonu yüzde 5,5. Bizde, yüzde 93. Dünyadakinin 17 katı. Bu da TÜİK ’in makyajlı rakamlarıyla…

Birleşik Kamu-İş’in araştırmasına göre son bir yılda gıda enflasyonu yüzde 178. Ucube rejimin ucube düzeninde, vatandaşlarımız pazarda tezgâha markette raflara yaklaşamaz hale geldi. Millete yapılan tüm bu zulmün bilerek, isteyerek, taammüden yapıldığını da Nebati Bakan çıktı, itiraf etti. Meğerse uyguladıkları politikaların millete acı vereceğini gayet iyi biliyorlarmış. Şimdi biz de soruyoruz: Bilerek, isteyerek milletimize neden işkence ettiniz? Neden zulmettiniz? Elinize ne geçti?

“BU KIŞ OCAKTA BİR TAS ÇORBA KAYNATMAK YİNE HİÇ KOLAY OLMAYACAK”

Milletimiz son bir yılda gerçekten çok büyük acılar çekti. Ve önümüzde aşılması gereken uzun bir kara kış var…  Bu kış ocakta bir tas çorba kaynatmak yine hiç kolay olmayacak. Üreticilerimizin, çiftçilerimizin üretim maliyetleri şahlanmış gidiyor. TÜİK ’in verilerine göre son bir yılda gübre yüzde 238, mazot yüzde 226, hayvan yemleri yüzde 147, tarımsal ilaçlar yüzde 106 zam gördü. Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi’ndeki yıllık artış ise yüzde 135’in üzerine çıktı. Bu, bu fiyatlar serisinin rekoru… Çiftçilerimiz tarlasını bu maliyetlerle nasıl ekecek? Bir traktör deposunu doldurmanın maliyeti bir yılda 880 liradan 3 bin 172 liraya çıkmış. Çiftçi bırak tarlasını sürmeyi tarlaya gidip çizik atamıyor. Çiftçiye bu girdi artışlarını telafi edecek, doğru dürüst destek lazım… Ama veren yok. Tarım Kanunu’nun 21. Maddesine göre milli Gelirin en az yüzde 1’i kadar tarımsal destek vermek, hükümetin kanuni görevi… Hükümetin açıkladığı Orta Vadeli Programa göre bu yıl beklenen milli gelir 13 trilyon 429 milyar lira. Yani çiftçiye en az, 134 milyar lira destek verilmeliydi.  Peki, ilk 9 ayda ne kadar tarımsal destek verdiler? 30 milyar lira. 134 milyar lira nere, 30 milyar lira nere? Sadece bu yıl çiftçimizin 104 milyar liralık desteğini iç ettiler. Ama Erdoğan hala 30 milyar destek vermekle övünüyor.

Bu hükümet çiftçilerimizi, yalnızca desteklerine çökerek cezalandırmıyor. Bir de ithalat sopasıyla dövüyor. Elin çiftçisini abat, bizim çiftçimizi ise berbat ediyor. İşte en son yağlık ayçiçeği tohumu ithalatında gümrük vergisi yüzde 27’den, yüzde 5’e düşürüldü. Bu son darbeyle çiftçinin elinin emeği göz göre göre yine iç edildi. Ayçiçeği çiftçisinin ölüm fermanı yazıldı tarlasına da asıldı.

“ULUSAL SÜT KONSEYİ’NİN BAŞINDAKİ İSİM ÇİFTÇİ DEĞİL, SANAYİCİ”

Sadece çiftçilerimiz değil besici de, süt üreticisi de, bir türlü belini doğrultamıyor. Bugün bir markete gidin, bir karton süt 20 liranın üstünde. Ama süt üreticisi hala hakkını alamıyor. Tabi kuzuyu kurda, kümesi tilkiye emanet ederseniz sonuç bu olur. Ulusal Süt Konseyi’nin başındaki isim çiftçi değil, sanayici. Bu işin Avrupa’daki standardı da, bizim üreticilerimizin talebi de çiğ süt - yem paritesinin 1,5 olmasıdır. Yani üretici bir kilo sütü satacak. Karşılığında 1,5 kilo yem alabilecek. Üretici ancak böyle ayakta kalır. Çiğ sütte fiyat 8,5 lira. 50 kuruş destekleme primiyle birlikte 9 lira. Süt yemi fiyatı ise bugün 7 lira. Pariteye göre çiğ sütün olması geren fiyatı en az 10,5 lira. O halde yapılacak bellidir. Ya yem maliyetlerini düşüreceksiniz. Ya da süt üreticisine desteği artıracaksınız. İşte bugün bu yapılmadığı için, süt veren inekler kesime gidiyor. Kapımızda da büyük bir süt ve süt ürünleri krizi bekliyor. Bugün, masaya bir bardak süt, bir dilim peynir, bir kaşık tereyağı koymak ‘mesele’ haline geldiyse sebebi işte bu hatalarda aranmalıdır.

Sadece süt üreticilerimiz değil et üreten besicilerimiz de perişan. Yem maliyetleri et üreticisinin de canını yakıyor. Şimdi çıkmışlar TMO’dan besicilere 5 bin 200 liradan arpa satacaklarını müjde diye pazarlamaya kalkıyorlar. Ama besicilerimiz yapılanın göz boyama olduğunun farkında. Taşıması, hamaliyesi ve diğer masraflarıyla birlikte arpanın kendilerine 5 bin 800 liraya mal olacağını bunun da zaten piyasadaki fiyata yakın bir fiyat olduğunu dağın fare doğurduğunu söylüyorlar. Bundan 6 yıl önce besicimiz aldığı destekle hayvanını 20 gün besleyebilirken bugün hükümetin ‘Artırdık’ dediği destek parasıyla ancak 6 gün besleyebiliyor. Görünen o ki bu kış da vatandaşlarımız bu hükümet elinde kilosu 150 liraya dayanan kıymadan iki çimdik almaya 120 liralık fiyatıyla peynire uzaktan bakmaya devam edecek. Ama mahkeme kadıya mülk değil, bu güzel ülke de kimsenin babasının malı değil. Artık korku duvarları yıkıldı.

“ADALETİ KORUMAK, HAKKI KORUMAKTIR. HAKKI KORUMAK, HALKI KORUMAKTIR”

Sivas’ta bir yurttaşımız, kadın bir çiftçi, Fadime Hanım Genel Başkanımıza: ‘Bu sene gübremi alamadım, 60 liradan aldığım gübre 600 lira oldu. Geçinemiyorum köyümde süt bulamıyorum, tereyağı bulamıyorum. Yumurta bile bulamıyorum. Köydekiler hayvanlarını besleyemedikleri için sattı’ diye feryat etti. Ve Saraya şöyle seslendi: ‘Ben aç yatarken sen nasıl tok yatıyorsun Tayyip Abi? Böyle şey olur mu?’ Bir ülkede vicdanı olan bir yönetim varsa böyle zulüm elbette olmaz. Çünkü ‘Zulüm mülkü zevale sürükler’ İşte bu vicdansız, zalim düzen, Soma’da 8 yıldır adalet arayan şehit madencimizin eşini; ‘Biz eşlerimizi kaybettik hemen ‘para vereceğiz’ dediler. Acımızı satın alıyorlar, böyle alıştırdılar. Bu bizi öyle yaralıyor ki… Biz adaleti istiyoruz. Adaleti serbest bırakın’ diye konuşturan düzendir. Amasralı şehit madencinin babasına, ‘Benim çocuğum katliamla öldü. Bu kaza değil. Tedbir alacaksın ki kaza olmayacak’ diye isyan ettiren düzendir. Adaleti korumak, hakkı korumaktır. Hakkı korumak, halkı korumaktır. Amasra’daki facianın hemen ardından, Cumhuriyet Halk Partisi seferber oldu. Genel Başkanımız, Genel Başkan Yardımcılarımız, Grup Başkanvekillerimiz, Milletvekillerimiz, Kadın ve Gençlik kollarımız Amasra’ya gittiler. Madenci ailelerimizin acılarına ortak oldular. Facianın hemen ardından bölgeye giden CHP heyetinin başındaki Genel Başkan Yardımcımız Ahmet Akın’ın hazırladığı rapor, şu ana kadar olan biteni çok net şekilde ortaya koyuyor.

Rapor kapsamlı bir rapor ama ben bu raporda yer alan bir bilgiye özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Amasra’daki madende Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından 4 Ekim 2022 ile 11 Ekim 2022 tarihleri arasında yani faciadan yalnızca birkaç gün önce, denetim yapıldığı ifade ediliyor. Ama faciadan hemen önce yapılan bu denetimle ilgili kimse kamuoyuna bilgi vermiyor. Bu denetimde hangi eksik ya da hatalar tespit edildi? İşçiler göz göre göre gaza mı atıldı? Bunun cevabını derhal bekliyoruz.

“BANKALAR İSTESE DE KREDİ VEREMİYOR”

Para politikası ile makro ihtiyati politikalar birbirinin ikamesi değil, birbirinin tamamlayıcısıdır. Para politikasının temel amacı, fiyat istikrarını sağlamaktır. Makro ihtiyati politikaların temel amacı ise, finansal istikrarı sağlamaktır. Para politikası kendi işini yapamazsa, makro ihtiyati politikalar da para politikasına ikame edilirse, sadece fiyat istikrarı değil, finansal istikrar da tehlikeye düşer. Tıpkı bugün ülkemizde olduğu gibi. Bugün ülkemizde; ne döviz piyasasında, ne kredi piyasasında ne mevduat piyasasında ne tahvil piyasasında denge ve istikrar kaldı.

Güya tabela faizi yüzde 10,5. Ama piyasa faizi bunun iki, üç kat üzerinde. Krediye erişim büyük sorun. İş insanları iş yapacak kredi bulamıyor. Kamunun müdahalesi ve mali baskınlığıyla karşı karşıyayız. Bugün hangi iş insanı hangi tüccar yüzde 10,5’la kredi çekebiliyor? Bankalar istese de kredi veremiyor. Kredi veremeyen bankalar, mevduat da toplamak istemiyor. Bankaların elindeki paraya da idari müdahalelerle kamu el koyuyor. Bu da tahvil piyasasının etkinliğini bozuyor.

“ORTA VADELİ PROGRAMA GÖRE BU YIL, ORTALAMA DOLAR KURU 16 LİRA 62 KURUŞ. GELECEK YIL İSE 21 LİRA 52 KURUŞ”

Döviz piyasasındaki denge zaten bozuk… Hem Kur Korumalı Mevduat uygulaması hem de Merkez Bankası’ndaki emanet rezervlerin, arka kapıdan satışı döviz piyasasını bozdu. Merkez Bankası’nın net rezervleri, eksi 56 milyar 399 milyon dolar. ‘Merkez Bankası kasasında, tek sent kalmadı’ diyebilmek için bile 56 milyar 399 milyon dolara ihtiyaç var. Yurtiçi yerleşiklerin döviz talebini kısmak için getirdikleri kur korumalı mevduatın hazineye 7 aylık maliyeti 85 milyar lira. Bu da sadece Hazine kasasından. Bir o kadar da Merkez Bankası kasasından çıkan faiz var. Orta Vadeli Programa göre bu yıl,  ortalama dolar kuru 16 lira 62 kuruş. Gelecek yıl ise 21 lira 52 kuruş. Böyle bakarsak, Dolar, Türk Lirası karşısında, 2023’de yüzde 29,5 değer kazanacak. Faiz şu anda yüzde 10,5. Kasım’da yüzde 9’a ineceğini ve seçime kadar yüzde 9’da tutulacağını artık hepimiz biliyoruz. Bu durumda Kur Korumalı Mevduattan, Hazine ve Merkez Bankası’na binecek yük 20,5 puan. Yani mevcut 1 trilyon 400 milyar liralık Kur Korumalı Mevduat Stokuyla, kamuya binecek yük 296 milyar lira. Bunun 142 milyar lirası Hazine’nin sırtına geriye kalanı da Merkez Bankasının sırtına. Peki, 2023 bütçesinde kur korumalı mevduat için Hazine’nin ayırdığı ödenek ne kadar? Sadece 25 milyar lira. Yani olası yükün altıda biri… Bu; 2023 bütçesinin gerçeklikten ne kadar kopuk, tutarsız ve samimiyetsiz olduğunu göstermeye yeter de artar bile…

Dışarıda kara bulutlar toplanırken bu beceriksiz Saray yönetimi; ihtiyacımız olacak tüm ekonomik tahkimatları, koltukta kalmak umuduyla sorumsuzca kullanıyor, tüketiyor. Kendisinden sonra gelecek iktidara hiçbir esneklik, hiçbir manevra alanı bırakmamaya çalışıyor. Bu bezirgânlar giderayak kazanın dibini kazıyor. Açıkça uyarıyoruz: Ekonomimiz herhangi bir ters dalgaya karşı hiçbir zaman olmadığı kadar savunmasız durumdadır. Milletin Masasında bir araya gelen altı partinin ekonomi kurmayları, bundan önceki birçok krizde yaptıkları gibi Türkiye’yi içine düşürüldüğü bu çukurdan çekip çıkaracak programı, reçeteyi birlikte yazıyor. Şartlar ne olursa olsun umutsuzluğa hiç yer yok… 

“BU ÜLKE GEÇMİŞTE DE NİCE BADİRELER ATLATTI. ŞİMDİ YİNE ATLATACAKTIR”

Bu seçim demokratlar ile otokratlar arasında olacak. Demokrasimize kasteden otokrat ve onun kullanışlı aparatları, seçim sürecinde türlü kumpaslara tevessül edecektir. Umutsuzluk, karamsarlık yaymaya çalışacaktır. Ama hiç kimse şunu unutmasın: Bu ülke geçmişte de nice badireler atlattı. Şimdi yine atlatacaktır. Artık karanlığı hep beraber yırtıp atma zamanıdır. Kendi içimizde de tüm komşularımızla da huzur içinde yaşama zamanıdır. Ekmeği, aşı, işi hep beraber büyütme zamanıdır. Aşımızı, ekmeğimizi hakça paylaşma zamanıdır. Türkiye, sırtına tüneyen, Türkiye’nin sırtına tünediği için kendini dev sanan cüceleri sırtından attığı gün, medeniyet ve refah yolunda dev adımlarla koşmaya başlayacaktır. Bizim bundan hiç şüphemiz yok. Çağrımız milletimize. Katılın bize…

“ERDOĞAN DA MİLLETİMİZLE BİRLİKTE AYNI ANDA 13. CUMHURBAŞKANI’NIN İSMİNİ DUYACAK”

Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili soru üzerine Öztrak, “Bu yorumu ilk yapan Erdoğan. Biz Erdoğan’ın korkusunu ve telaşını anlıyoruz ama biraz daha sabredecek. Kendisi de milletimizle birlikte aynı anda altı parti genel başkanının ağzından 13. Cumhurbaşkanı’nın ismini duyacak” dedi.

“MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE SALYANGOZ SATMAYA KALKMASINLAR. AZICIK YERLİ VE MİLLİ OLSUNLAR”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın anayasa değişikliği ile ilgili referandum çağrısı için de Öztrak, “Ne referandumu? Biz bir kanun teklifi vermişiz. Açık. Kadınların giyimi kuşamı üzerinden ellerini çekmeye razılarsa, başka hesaplar peşinde koşmaya çalışmıyorlarsa kanun teklifimizi desteklesinler. Referandumla milleti yormasınlar. Yahu bunlar gerçekten samimiyse, çakma Orban’lığa soyunmasın. Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkmasınlar. Azıcık yerli ve milli olsunlar” dedi.

TSK’nın kimyasal silah kullandığı iddiası ile ilgili soruya “CHP’nin sözcüsü olarak bu konuya ilişkin partimizin görüşünü, bundan önceki basın toplantımızda açıkladım. Anlaşılan bu soruyu gönderenler beni takip etmemişler” yanıtını verdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in TOGG otomobili ile ilgili 29 Ekim’de yapılacak törene davet edildiği iddiası için de “TOGG, Türkiye’nin mobilite teknolojilerinde söz sahibi bir ülke olabilmesi için doğru zamanda yola çıkmış, hepimizi gururlandıran bir özel kesim girişimidir. Doğru yapılan her projenin destekçisi olduğumuzu söylemiştik. Bu davet, şirket yönetiminden gelseydi seve seve katılır, seri üretim bandından inecek ilk aracı da ayakta alkışlardık. Ancak Erdoğan ve şürekâsı, bu özel girişimin gerçekleştirdiği özel projeyi siyasi bir şova dönüştürme gayreti içinde. Davetin saraydan gelmesi, bakanlığı sanki özel bir şirketin kurumsal birimi gibi davranması bu örnek projeyi siyasileştirmekten başka bir şey değildir. İktidar bu yaklaşımı ile en büyük zararı da özel kesim girişimi olan TOGG’a vermektedir. Bu sebeplerle davete, Sayın Genel Başkanımızın katılmayacağını, ancak en kısa sürede TOGG’u yerinde ziyaret edeceğini kamuoyuna duyurur, TOGG’a başarılı bir lansman dileriz.”