Cumhurbaşkanı ve AKP Genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’daki Rami Kütüphanesi’nin açılış töreninde, “Az önce buradaki bir Anadolu lisesinin mensubu gençlerimizle bir arada olduk. ‘Cumhurbaşkanım, 5 dakikada artık okulumuzdan buraya’ dediler. 5 dakika. ‘Başka, onları da söyleyin bakayım’ dedim. Artık burada çorbanızı içecek misiniz? İçeceksiniz. Çayınızı içecek misiniz? İçeceksiniz. Kahvenizi içecek misiniz? İçeceksiniz. Kek? onu da yiyeceksiniz. Para yok. Tabii çok mutlular, yarın sabahtan itibaren bu uygulama da başlıyor” dedi. Erdoğan, “Ülkemizde yıllarca, eğitim-öğretimi ve entelektüel faaliyetleri hem tek yönlü bir formatlama aracı hem de belirli kesimlere mahsus bir ayrıcalık olarak tutmaya çalışan zihniyetin yol açtığı kısırlığı yaşadık. Çocuklarımızı ya okullara hiç almıyorlardı ya da faşizan baskılarla kendi ideolojik saplantıları doğrultusunda biçimlendirmeye çalışıyorlardı” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün İstanbul’da Rami Kütüphanesi’nin açılış törenine katıldı. Erdoğan, burada özetle şöyle konuştu:

“BURHAN ÇAÇAN, GERİDE DOLDURULMASI ZOR BİR BOŞLUK BIRAKMIŞTIR”

“Sözlerimin hemen başında, dün ebediyete irtihal eden kıymetli sanatçımız Burhan Çaçan’a Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Burhan Çaçan, yürek tellerimizi titreten güçlü sesi, kendine özgü yorumu ve her zaman koruduğu vakur duruşuyla hem halkımızın gönlümüzde taht kurmuş hem de Türk halk müziğine eşsiz katkılar yapmış bir sanatçımızdı. Merhum sanatçımız, bizim de ilk gençlik yıllarımızdan itibaren severek dinlediğimiz, şahsiyetini hep takdir ettiğimiz gerçekten müstesna bir insandı. 45 yıllık sanat hayatı boyunca birbirinden değerli albümlere imza atan Burhan Çaçan, geride doldurulması zor bir boşluk bırakmıştır.

Burası gıda çarşısına dönüştüğüne, burada uzunca bir zaman peynir sattık. Sucuk, pastırma; bunların satışını yaptık. Yani burada bir geçmişim var. Bu geçmişimizi bir kenara koymak mümkün değil. Bir de tabii az önce izlediğiniz gibi de aynı zamanda burası ne hâldeydi? Hani hep söyleriz ya nereden nereye, böyle bir mezbelelik hâldeydi. Top da oynadım burada, Rami top sahası olduğu zaman. Buralara yabancı değiliz. Bizim Süleyman Efendi de burada epeyce zaman geçirdi. Öyle bir mazimiz var. Ama hepsinden öte, Sultan 2. Mahmud, 1828-1829’daki Osmanlı-Rus savaşının askeri ve idari yönetimini bu kışladan yürütmüştür. Cumhuriyet döneminde de aynı amaçla uzunca bir süre kullanılan kışla, daha sonra, az önce ifade ettiğim gibi gıda toptancıları sitesi de dahil, farklı biçimlerde değerlendirilmiştir. Zaman içinde ciddi bir tahribata uğrayan bu abide eseri İstanbul’un en büyük kütüphanesi olarak düzenlemek için yürüttüğümüz çalışmalar nihayet bitti. Rami, sadece bir kütüphane değil, pek çok faaliyetin de yapılabileceği bir kültür merkezi olarak planlandı. Kütüphanemiz haftanın her günü, günün 24 saati gençlerimiz başta olmak üzere kitapseverlere hizmet verecektir.

“TAKSİM’DEKİ AKM’Yİ TÜM OLUMSUZ KAMPANYALARA RAĞMEN YENİDEN İSTANBUL'UN KÜLTÜR-SANAT HAYATINA KAZANDIRDIK”

Gerçekten bu eser, her türlü takdirin üzerinde bir eser. Ülkemizin, özellikle de İstanbul’un tarihi ve kültürel mirasına sahip çıkmayı ecdada karşı sorumluluğun bir gereği olarak görüyoruz. Üstelik sadece bununla kalmıyoruz, modern sanatların ülkemizde yaygınlaşmasını sağlayacak projeleri de hayata geçiriyoruz. Bu anlayışla Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı külliyesi bünyesinde ülkemizin en iyi altyapısına sahip bir kongre ve kültür merkezi, sergi merkezi ve kütüphaneyi, bildiğiniz gibi milletimizin hizmetine sunduk. Yine Cumhurbaşkanlığı’mızın Çankaya Köşkü’ndeki, Tarabya Yerleşkesi’ndeki, Dolmabahçe’deki Yıldız Sarayı’ndaki tarihi eserleri restore ederek, Vahdettin Köşkü’nü o yanmış hâlinden sonra bugünkü hâline getirerek yeni baştan yaparak tarihimize sahip çıktık. Milli Saraylar Başkanlığı’nı Cumhurbaşkanlığı’na bağlayarak ecdat yadigârı pek çok eserin ihyasını sağladık. Bunlarla beraber, Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’ni (AKM), yürütülen tüm olumsuz kampanyalara rağmen yeniden ve çok daha güzel bir şekilde İstanbul'un kültür-sanat hayatına kazandırdık. Diğer yandan Cumhuriyet’imizin yüzüncü yılını 100 yeni kütüphane ile karşılama hedefimize adım adım yaklaşıyoruz.

“ÇAYINIZI, KAHVENİZİ İÇECEKSİNİZ. KEKİNİZİ YİYECEKSİNİZ. PARA YOK”

Eskiler, ‘şerefül mekin bil mekân’ derler. Yani bir mekanının şerefi, değeri, anlamı, orada bulunanlarladır. Bu mana, bu sözün en iyi vücut bulduğu yerlerin bence kütüphaneler olduğuna inanıyorum. İşte burası böyle bir eserdir. Gençlerimizle birlikte tüm vatandaşlarımızın kütüphane ile ünsiyetini ne kadar güçlendirirsek geleceğimiz o derece emniyette olacaktır. Az önce buradaki bir Anadolu lisesinin mensubu gençlerimizle bir arada olduk. ‘Cumhurbaşkanım, 5 dakikada artık okulumuzdan buraya’ dediler. 5 dakika. ‘Başka, onları da söyleyin bakayım’ dedim. Artık burada çorbanızı içecek misiniz? İçeceksiniz. Çayınızı içecek misiniz? İçeceksiniz. Kahvenizi içecek misiniz? İçeceksiniz. Kek? Onu da yiyeceksiniz. Para yok. Tabii çok mutlular, yarın sabahtan itibaren bu uygulama da başlıyor. Şöyle geriye doğru baktığımızda, kütüphanelerimiz ne kadar zengin ne kadar yaygın ne kadar hareketli ise medeniyetimiz o derece üretken, devletimiz o derece güçlü, milletimiz o derece müreffeh olmuştur. Bizim medeniyetimiz kitapla, defterle, kalemle, mürekkeple, okumakla, anlamakla, sormakla, anlatmakla yoğrulmuş; ilimle, irfanla, hikmetle, tefekkürle kıvamını bulmuştur. Duvarları kitaplarla dolu bir kütüphaneyi en kıymetli hazinelerden daha üstün tutan ecdadımız, her kütüphaneyi cennetten bir köşke benzetmiştir.

“YILLARCA, EĞİTİM-ÖĞRETİMİ FORMATLAMA ARACI VE BELİRLİ KESİMLERE MAHSUS AYRICALIK OLARAK TUTMAYA ÇALIŞAN ZİHNİYETİN YOL AÇTIĞI KISIRLIĞI YAŞADIK”

Kütüphanelerimizin sembolü olduğu bereketli medeniyet iklimimiz yerini fikri ve manevi kuraklığa bıraktıkça bu tablonun yerini gerileme, rehavet, sefalet almıştır. Kimi dönemlerde bu kuraklık iklimi özellikle tesis edilmiş, özellikle başımıza bir kara bulut gibi çöktürülmüştür. Ülkemizde yıllarca, eğitim-öğretimi ve entelektüel faaliyetleri hem tek yönlü bir formatlama aracı hem de belirli kesimlere mahsus bir ayrıcalık olarak tutmaya çalışan zihniyetin yol açtığı kısırlığı yaşadık. Çocuklarımızı ya okullara hiç almıyorlardı ya da faşizan baskılarla kendi ideolojik saplantıları doğrultusunda biçimlendirmeye çalışıyorlardı. Rahmetli Menderes’in başlattığı, rahmetli Özal’ın sürdürdüğü, bu ülkenin asli unsuru olan milletin evlatlarının akademiden bürokrasiye, medyadan iş dünyasına her alanda önlerini açma çabalarını hayırla yâd ediyoruz. Biz de hükümete geldiğimiz günden beri adalet, hak, hakkaniyet ve fırsat eşitliği temelinde hiçbir ayrım gözetmeksizin ülkemizin her köşesini ve milletimizin tamamını kuşatacak şekilde bu anlayışla çalıştık, çabaladık.

Geçtiğimiz 20 yılda, ülkemizin asırlık altyapı eksikliklerini, demokrasi ve güvenlik ihtiyaçlarını gidermekte gerçekten çok büyük bir başarı yakaladığımızı kimse inkâr edemez. Bu çerçevede, eğitimde, kültür ve sanatta geldiğimiz yeri de çok önemli görüyoruz. Ama henüz bu alanlarda arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamadığımızın da farkındayız.”