İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Of-Hayrat Kültür ve Yardımlaşma Derneği üyeleriyle akşam yemeğinde bir araya geldi. “İnsanın en büyük sermayesi, biriktirdiği dostluklarıdır, itibarıdır” diyen İmamoğlu, “Beni tanıyorsunuz. Burada benimle çirkefleşmeye çalışan insanlarla, yapılarla, gruplarla çirkefleşecek kadar seviyemi aşağı düşürmem, düşürmedim de. Benim tek derdim, herkesin iyi olması. Günün sonunda, bu verdiğimiz mücadele muzaffer olursa emin olun ki onların çocukları bile mutlu olacaklar. Başı dik gezecekler bu toplumun içerisinde" dedi.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Of-Hayrat Kültür ve Yardımlaşma Derneği üyeleriyle dün akşam yemeğinde buluştu. Of-Hayrat Kültür ve Yardımlaşma Derneği'nin 15 Ocak’ta yapılan kongresinde seçimi kazanarak ikinci kez başkan seçilen Emrullah Tellioğlu ve ekibine başarılar dileklerini ileten İmamoğlu, yemek sonrasında bir konuşma yaptı. 

“İnsanın en büyük sermayesi, biriktirdiği dostluklarıdır, itibarıdır” diyen İmamoğlu, “Her zaman derim; yaptığım işle dostlarımı, beni tanıyan insanları mahcup etmiyorsam, aile meselesi hep birinci sıradadır ama, kesinlikle beni tanıyan bir insan tanıyor ve bugün devletine, milletine hizmet ederken kalbinden geçen şu ise çok mutlu oluyorum: ‘Ya helal olsun. Tanıyoruz. Gurur da duyuyoruz.’ Bundan inanılmaz haz alıyorum” diye konuştu.

İBB Başkanlığı’nın çok önemli bir sorumluluk olduğuna vurgu yapan İmamoğlu, “Bu sorumluluğu taşımama vesile olan halkımıza, milletimize gerçekten çok şey borçluyum. Seçen insanlar, seçilen insanı, görevini iyi yapsın diye seçer; sırf yakını olduğu için seçmez. Bu bakış açısıyla görevimi yapmaya gayret ediyorum” dedi. İmamoğlu, şunları söyledi:

"VERDİĞİMİZ MÜCADELE MUZAFFER OLURSA EMİN OLUN Kİ ONLARIN ÇOCUKLARI BİLE MUTLU OLACAKLAR"

“Ben, her yerde söylüyorum; bugün ülkemizin bu duygusuna, bu birikimine yanlış yapanların dahi çocukları için, evlatları için, torunları için güçlü bir mücadele veriyorum. Çünkü yanlış yapabilirler. Onun yeri yargıdır. Yarın onu yargı, yargılar. Adalet, gerekeni yapar. Ama günün sonunda, bu verdiğimiz mücadele muzaffer olursa emin olun ki onların çocukları bile mutlu olacaklar. Başı dik gezecekler bu toplumun içerisinde. İnanınız ki bunu kalben söylüyorum. Allah şahit, hayatımda kini ve nefreti bünyeme sokmadım. İnşallah hiç girmesin. Ruh halimde hiç yoktur. Mücadeleciyimdir. Asla vazgeçmem. Ama kin ve nefretle ilişkim olmadı. Hiç de olmasın. Bazen şunu yapabiliyorum; üzülebiliyorum, yanlış yapan insanlar adına. Onlara bazen set kurabiliyorum, yani biraz mesafe koyabiliyorum. Bu da benim hakkım, o rezervi koymak, diye düşünüyorum. Ama kin ve nefret, asla duymadım. Ülkemizin bence bu duyguya ihtiyacı var. Yani bugün yapılanlardan nefret etmeden, nefret dilini kullanmadan, kin duymadan ülkemizi adil bir zemine, adil bir ortama kavuşturup, meselenin varsa bir sorumlusu ya da sorunu üreten tarafı, kurumları, onu bağımsız yargıya emanet edip bu ülkeye huzuru getirmek çok önemli bir şey."

Bir araya geldiği Avrupa şehirlerinin bazı belediye başkanlarının, Türkiye demokrasisinin güçlenmesinin kendileri için de bir iyileşme sağlayacağını dile getirdiklerini aktaran İmamoğlu, Konya ziyaretinde yaşadığı bir anısını da hemşerileriyle şöyle paylaştı:

Konya’da Hazreti Mevlana'nın türbesini ziyaret ettik. Kalabalık. İnsanlar gelmiş, duymuş. İçeri girdik, yine kalabalık. Yani doğru dürüst de gezemiyoruz. Milletin arasından sıyrılmaya çalışıyoruz. İçeride en fazla 10-15 dakika geçirebildim. Mecburen tekrar böyle bir tur atıp kapıya geldik. Ayakkabımı giyiyorum. Kalabalığın arasında genç bir hanımefendi, bir kağıdı elime uzattı. İngilizce olarak, ‘Lütfen okuyun’ dedi. Ben de kağıdı cebime koydum. Sonra akşam okudum. Özetini söylüyorum: ‘Ben, İranlıyım. Bir kadınım. İran'ın cesur kadınları sizlerden çok şey bekliyor. Muktedir insanlarsınız, lütfen bizim için bir şeyler yapın. Bizi kurtarın.’ Genç bir İranlı kadın. Anı olarak saklıyorum. Muhteşem bir şey bu. O kadar sorumluyuz ki. Bu ülkenin böyle bir sorumluluğu var.

B40 ÜYESİ ŞEHİRLERİN YÖNETİCİLERİNDEN DE BENZER SÖZLER DUYUYORUM: 2021 yılının kasım ayında kurucu başkanlığını yaptığım, 25 şehirle başlayıp bugün 60 kente ulaşan Balkan Şehirleri Ağı’na (B40) üye ülkelerin yerel yöneticilerinden de benzer sözler duydum. Bu kadar etkili bir coğrafyadayız. O bakımdan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, bu kadim topraklarda yaşamak, hele hele İstanbul'da yaşamak, ayrı bir sorumluluk duygusuna sahip birey olmak demektir. Ben, bu duyguyla hareket eden bir kardeşinizim, hemşerinizim. Ve bu duyguyu, korunması gereken, güçlendirilmesi gereken bir miras gibi Atatürk'ten aldığımı düşünüyorum. O bakımdan bunu her çocuğumuz hissetmeli, bu milletin her evladı hissetmeli. Benim Kürt vatandaşım da benim Alevi vatandaşım da benim Ermeni vatandaşım da Rum vatandaşım da bu duyguyu bu topraklarda hissederek yaşamalı. Ve asla ayrımcılığın olmadığı bir mevcudiyetle yaşamalı. Bunu var etmeliyiz. Bunu var edebiliriz. Bu çağda bunu kolaylaştıracak, bunu olgunlaştıracak nice anılara, nice geçmiş duygularına sahibiz. Ki inanın, kötü şey konuşacak bir şeye sıra bile gelmez. Bu şekilde hareket etme bilinci, umuyorum bütün siyasi partilere, siyasi bireylere, kişilere geçiş yapar ve ülkede hizmet yarışı olur.

GENÇLERİN YÜZDE 86’SI ‘TANIDIĞIM OLMADAN BU ÜLKEDE İŞE GİREMEM’ DİYOR: Ayrıştırmanın, kutuplaştırmanın yerine, hak edenin başarılı olduğu, hukuka güvenin tesis edildiği bir ülke olmalıyız. İstanbul'daki gençlerle ilgili yaptığımız araştırmalarda, yüzde 86’sı, ‘Tanıdığım olmadan ben bu ülkede işe giremem’ inancında. Yüzde 46-56 demiyorum bakın, yüzde 86. Bunu bu gence dedirtiyorsak bir arızamız var, gidermemiz gereken. Mesela yüzde 75’e yakın vatandaşımız adaletin, yargının bağımsız olduğuna inanmıyor. Bunları düzeltmemiz lazım. Bunları düzeltmeden enflasyonu düşüremeyiz. Bunları düzeltmeden kişi başı milli geliri yükseltemeyiz. Türkiye, bu tabloyu tersine çevirmek için doğa ve insan kaynağına sahip. Sadece tek şey istiyor: Bizim var olan nimetlerimiz, biraz emek istiyor. O emeği kattığımızda, bilinçli bir emeği kattığımızda, inanılmaz katma değeri yüksek gelire sahip bir toplum olma şansı önümüzde duruyor. 

ÇİRKEFLEŞMEYE ÇALIŞAN İNSANLARLA, YAPILARLA, GRUPLARLA ÇİRKEFLEŞECEK KADAR SEVİYEMİ AŞAĞI DÜŞÜRMEM: Genel bir bakışla hem bu sürecin özetini hem benim ruh halime yansımasını sizlerin duymasını istedim. Takdir edersiniz ki -beni tanıyorsunuz- burada benimle çirkefleşmeye çalışan insanlarla, yapılarla, gruplarla çirkefleşecek kadar seviyemi aşağı düşürmem, düşürmedim de. Benim tek derdim, herkesin iyi olması. Ve bu konuda da sonsuz bir mücadele gücü hissediyorum kalbimde. O sonsuzluk nasıl bir şeydir bilmiyorum. Onu Allah bilir. Öyle hissediyorum. Öyle bir duygum var. Sonu güzel olacak. Şehrimize güzel katkılar sunuyoruz. Bundan emin olabilirsiniz. Şehrin kasasına gözümüzün nuru gibi bakıyoruz. Bu şehrin nimetlerini yine bu şehrin hizmetlerine aktarmak için çok özel bir gayret içerisindeyiz. Bu şehrin kasasına, inanınız ki bereket gelmiştir. Bütün zorluklara rağmen bereket gelmiştir ve daha da bereketlenecektir.

DURMUŞ METRO ŞANTİYELERİ DEVRALDIK: İstanbul'u yakın zamana kadar siyasal iktidar yönetiyordu ama biz, durmuş metro şantiyeleri devraldık. Biz, şu anda bu metro şantiyelerini yapıyoruz. Kendi kaynağımızla yapıyoruz. Kaynak bularak da yapıyoruz. Yani 1 milyar 750 milyon euroya yakın kaynak bulabilmek, pandeminin göbeğinde, ülke enflasyonu ortadayken büyük bir marifettir. Bu, kentin itibarı olduğu kadar, kentin kasasına var ettiğimiz şeffaflık ve hesap verebilirlik duygusudur. Bunu vermesek bu olmazdı. Dünya kaynakları, buna çok özel bir itina gösterirler. O bakımdan metro hizmetinden tutun şehrin kaybolmaya yüz tutmuş değerlerini ortaya çıkarmaya, yeşil alanlarına, yoksuluna fayda sunmaya, yoksuluna sunulan faydayı ortaya koyarken ona lütufta bulunuyormuş davranışıyla değil, ‘Senin yoksulluğun bizim sorumluluğumuzdur’ bakışıyla, gerçekten şefkatli bir devlet elini ulaştırma, uzatma kimliğiyle hareket ediyoruz. Siyasi menfaati asla gütmediğimiz bir alandır o alan. Yani her hususta dokunuyoruz. Eşitlikçi davranıyoruz."