CEYLAN SAĞLAM

Kuşadası’na bağlı Kirazlı köyündeki Değirmendere Vadisi’nde makilik, zeytinlik ve verimli tarım arazilerinin bulunduğu bölgede ‘Yediyol Şirketler Grubu’, geçen yıl sağlık turizmi ve sera amaçlı dört jeotermal sondaj kuyusu açmak istemişti. Ancak Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu uzmanlarınca yapılan incelemelerde, kuyu açılacak dört alandan ikisinin birinci derece arkeolojik sit kapsamına girdiği tespit edilerek olumsuz görüş bildirilmişti. Aradan bir yıl geçtikten sonra, şirketin diğer iki alanda açacağı sondaj kuyular için “ÇED gerekli değildir” kararı alındığı bildirildi.

Kirazlı Ekolojik Yaşam Derneği, Kirazlı Sulama Kooperatifi, Kirazlı Küplüce Kalkınma Kooperatifi, Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) ile zeytinlik sahibi Nihat Fırat tarafından, “ÇED gerekli değildir” kararının iptali istemiyle dava açıldı.

Dava kapsamında, sondaj kuyusu açılacak iki alanda 8 Eylül’de bilirkişi incelemesi yapıldı. İncelemede, bilirkişi heyetinin yanı sıra Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü temsilcisi ile davacılardan Nihat Fırat, EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü ve şirket yetkilileri de hazır bulundu. Bilirkişi incelemesini, projeye karşı çıkan Kirazlı köylüleri de izledi. Köylülere, Kuşadası, Söke ve Aydın’dan gelen çevreciler, Kuşadası Kent Konseyi üyeleri, sivil toplum örgütü ve siyasi parti temsilcileri de destek verdi.

“ENERJİYE İHTİYACIMIZ OLDUĞU İÇİN YAPILMIYOR BU YATIRIM”

Kirazlı köyünde yaşayan elektrik-elektronik mühendisi Rafet Belen, bilirkişi incelemesi öncesinde şöyle konuştu:

“Bu kadar tarımın feda edilmesi, Menderes Havzası gibi Türkiye’yi tek başına besleyecek bir coğrafyanın yok edilmesine hiçbir şekilde izin verilmemesi gerekirdi. Bunlar gerek üst yönetimlerin gerek yerel yönetimlerin çoktan halletmesi gereken bir meseleydi ama bu mücadele bizim köylüler vasıtası ile yürütülüyor. Bu çevre sorunu, zannediliyor ki bu köyün meselesi, yarın Kuşadası’na yerleşecek olan herkesi etkileyecek bir sorun. Bu yatırımlar enerji ihtiyacı için yapılmıyor. Enerji depolanmaz, enerji akar gider… Bugün Türkiye’de 100 birim enerjinin 48’i kullanılıyor. Enerjiye ihtiyacımız olduğu için yapılmıyor bu yatırım. Bunlar, tamamı ile coğrafyanın bütün değerlerini başkasına devretmek anlamına geliyor.”

“AYDIN ÖLMEZ ÇİÇEĞİ’NDEN DÜNYADA 11 TANE KALDI. BUNLARIN HEPSİ YOK OLACAK”

EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü ise şunları söyledi:

“Milli Park’tan sonra ekolojik olarak en sıcak noktalardan biriyiz. Karşınızda duran menengiç ağacı, yanında da çok eski bir mezar var. O ağaca yaptığımız araştırmada, 637 yaşında olduğunu tespit ettik ve ‘anıt ağaç’ statüsünü aldı. İki tane zeytin ağacı var; biri bin 192 yaşında, biri de bin 785 yaşında… Yani Roma dönemini görmüş. Arkamızdaki ağaç, 617 yaşında, Londra çınarı. Biraz daha arkaya gidersek tepelerde dünyada sadece burada yetişen ‘çan çiçekleri’ var. Biraz daha arkaya gidersek dünyada sadece burada yetişen ‘Aydın Ölmez’ çiçeği var. Dünyada 11 tane kaldı. Bunların hepsi yok olacak. Ama daha da önemlisi, bu bölgenin ekonomisi tarıma dayalı. Buradaki köylüyü destekleyebilecek tek şey, burada ‘ekoturizm’ faaliyetlerinin yapılması. Başka hiçbir faaliyete izin verilmemesi, özellikle taş ocakları, RES, JES, GES gibi uygulamaların bu bölgede kesinlikle yapılmaması gerekir.”

Kirazlı Ekolojik Yaşam Derneği Başkanı Nihat Fırat ise ANKA Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada şöyle konuştu:

“O DOSYANIN İÇİNDE, ‘ELDE EDİLECEK OLAN AKIŞKANIN NİTELİĞİNE GÖRE PROJE DEĞİŞİKLİĞİNE GİDİLİR’ DENİLİYOR”

“Kuşadası ile Kirazlı köyü arasında kalan, ‘vadi’ şeklinde tarif edebileceğimiz, İtalyanların Toskana bölgesine benzetilen bir bölgede, başka bir şirket geldi, bu şirket aslında turizm ile ilgileniyor, o bölgede dört adet kuyu açmak için müracaat etmiş ve ona da ‘ÇED gereklidir’ raporu verilmiş. Bunun üzerine ÇED sürecini başlattı şirket. Bu süreçte, doğal ve arkeolojik sit alanı olan bölgelerde iki kuyu bulunduğu için, o kurum tarafından olumsuz görüş belirtiliyor. Bunun üzerine şirket dosyasını geri çekiyor. Şirket, o iki bölgeyi projeden çıkartıp bu kez iki kuyu için tekrardan bakanlığa başvuruyor. Valilik de bu defa ‘ÇED gerekli değildir’ kararı veriyor ve bunun üzerine orada sondaj kuyusu açılmak üzere işlemler yapılmaya başlanıyor. Bizim de bundan haberimiz zaten vardı en başından beri. Bunun üzerine, bunun nasıl bir şey olduğunu algılamaya çalıştık. Proje dosyasını inceledik, proje dosyasında orada sondaj yapma gerekçesi olarak ‘sağlık turizmi, konut ısıtma ve seracılık faaliyetinde kullanılmak üzere’ diye müracaat ediliyor. Ancak o dosyanın içinde, ‘elde edilecek olan akışkanın niteliğine göre proje değişikliğine gidilir’ deniliyor. Yani santral kurmaya elverişli bir akışkan elde edilirse bunun santrale dönüştürülebileceği açık bir şekilde ifade edilmiş aslında.

“ORADA OLUŞACAK BİR SERA ETKİSİNİN ZEYTİN ÇİÇEKLERİNE ÇOK OLUMSUZ ETKİ YAPACAĞI BİR GERÇEK”

Aydın bölgesinde, Germencik, İncirliova, Buharkent taraflarında yapılan santral çalışmalarının nasıl başladığını merak ettik. Orada da aynı başlamış, ne tesadüf… Demişler ki ‘Size sıcak su bulacağız, evlerinizde ucuza ısınacaksınız, seralarda daha verimli, daha ucuza çiftçilik yapacaksınız’.  Oradan bir arkadaşımız, ‘Süreç içinde başımıza gelen felaketi yaşayarak gördük, şu anda zeytinler kuruyor, incir ağaçları kuruyor, hastalıklar arttı, çürük yumurta kokusundan dışarı çıkamıyoruz’ diyor.

Sondajı yapacak olan firmanın turizm firması olması hiç önemli değil. Onlar kendileri yapmasalar bile böyle bir akışkan elde ettiklerinde, anında başka bir santral şirketi ile anlaşıp onlara devredebilirler ya da ortak olabilirler. ‘Isıtma amaçlı kullanılması’ denildiğinde, o çevrede şu anda en yakın nokta Kuşadası. Kuşadası ile arasında 10 kilometre yol var. Oradan elde edilecek sıcak suyun Kuşadası’nda konut ısıtmada kullanılması da çok mantıklı gelmiyor. Ancak o civarda, imara açılır yeni binalar yapılırsa oradan faydalanabilir. Bu da bizim köy için en büyük felaket. Yani o bölgenin imara açılması demek, artık o bölgenin tarım arazisi olmasından çıkması anlamına gelir.

Ben de kişi olarak davacıyım, çünkü hemen söz konusu yerin bitişiğinde 30 dönüm, 17 yıldır organik tarım yaptığım zeytinliğim var. O bölgede örtü altında tarım yapmanın da sakıncalarından bahsettik. O bölge, dediğim gibi zeytinlik alanlar ile dolu bir bölge. Orada oluşacak bir sera etkisinin zeytin çiçeklerine çok olumsuz etki yapacağı ve verimin çok ciddi bir şekilde düşeceği de bir gerçek.

“BU, POLİTİK BİR SALDIRIDIR”

Biz Kirazlı köyü ve çevremizde üç köy daha var. Hâlâ daha ciddi bir şekilde tarım ile geçiniyoruz, pek çok risk ile karşı karşıyayız. Sadece jeotermal değil, su konusunda ciddi sorunlarımız var. Yeraltı suları gittikçe azalmaya başladı, yaşanan kuraklıktan dolayı ağaçlarımız kurumaya başladı, taban suları çekildi. Yani turizmin de bilinçsizce gelişmesine de karşı durmak gerekiyor.

Biz, her yönüyle kendimizi savunmaya çalışacağız, hukuksal açıdan, fiili olarak… GES’leri engellememizde hukuki bir yan olmadı, tamamen haklarını savunan bir ciddiyetle karşı koymaları yetti, şirketin oradan çekip gitmesine. Ben de bu köyde doğdum büyüdüm, benim bu köye borcum var. Asla göz göre göre şirketlere peşkeş çekilmesine müsaade etmeyeceğiz. Bunun, sadece bir ağaç koruma, su koruma mücadelesinin ötesinde ülkeyi koruma mücadelesine dönüştüğünü artık görüyoruz. Bir yerde bu, politik bir saldırıdır, ben öyle değerlendiriyorum. Şirketleri zengin etme çalışmasının bir parçasıdır. Köylüden alıp şirkete vermek. Başka nasıl açıklanabilir?”