Döviz kurundaki yükseliş ve piyasaya etkileri, Rahip Brunson kriziyle gündeme gelse de, ekonomistler, sorunun kaynağının yanlış ekonomi politikaları ve yapısal sorunlar olduğunu belirtiyor. Ekonomistler döviz krizinin etkilerinin ağır olacağı bir döneme girdiğimiz görüşünde birleşiyor.
[mks_dropcap style="letter" size="52" bg_color="#ffffff" txt_color="#000000"]D[/mks_dropcap]olar/TL kurunun, tarihin en yüksek seviyesine ulaştığı dönemde, Türkiye'deki bazı iktisatçıların konuya dair değerlendirmelerini derledik. KONUKMAN: ABD İLE İLİŞKİLER DÜZELSE DE DOLAR'DAKİ YÜKSELİŞ DURMAZ Hükümet dolardaki önlenemez artışın rahip Brunson krizinden kaynaklandığını savunsa da, uzmanlara göre sorunun kaynağı yanlış ekonomi politikaları ve yapısal sorunlar. Ekonomist Aziz Konukman, krizin doları tetiklediği ancak ABD ile ilişkiler düzelse de doların durmayacağını söyledi. Konukman, "Eğer bir ülkede döviz kıtlığı olursa, döviz yükselir. Bunun ABD ilişkileri falan alakası yok. Ama ABD ile ilgili olan problemler, bu durumu hızlandırır ve tetikler” dedi. “Başını alıp giden döviz, ABD ile ilişkiler yerine oturduğunda durmaz” diyen Konukman, devamında “Sadece doların 7 TL’ye gitmesi durur. Ama senin cari işlemlerin açık veriyorsa, sen dış kaynak bağımlılığı içinde bir ekonomi isen, dövize her anlamda bağımlıysan ne olacak? Dışarıdan gelen sıcak para bağımlılığına devam etmek zorundasın. Türkiye döviz bağımlısı bir ekonomi. Bu politika devam ettiği sürece, döviz fiyatları daima yüksek düzeylerde seyredecek. Ama eğer bu ABD ile devam eden kriz çözülürse,  çok çok yükseğe gitmez. Ama bu Türkiye ekonomisinin sorunlarını çözmez" değerlendirmesinde bulundu. BORATAV: ERDOĞAN, YENİLGİYİ ZAFER OLARAK GÖSTEREBİLECEK MEDYA GÜCÜNE SAHİP Yükselen döviz kuru ve kriz ihtimalini değerlendiren Prof. Dr. Korkut Boratav, Türkiye'nin ödemeler dengesi krizi yaşadığını, bunun bir finansal krize dönmemesi ve banka iflaslarının önlenmesi için Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yönetiminin IMF'ye gidip alınan krediyle bankaları rahatlatmak dışında alternatifinin olmadığını söyledi. Boratav, "IMF doktrininde bu mümkündür. IMF kredisi banka borçlarının ödenmesine tahsis edilir, devlet kemer sıkar. Siyasete ve medyaya hakim olan Cumhurbaşkanı ve kadrosu bu büyük teslimiyeti, bir zafer şeklinde de Türkiye kamuoyuna sunabilir. Belki de muvaffak olur" dedi. Boratav, "Büyük finansal çöküntüye rağmen IMF ’nin kapısına gitmezse iktidarda kalmasını önleyecek bir mekanizma yok. Türkiye faşizme geçmiştir. Faşizm kalıcıdır. Halk sürünecek, dine, imana daha fazla sarılacak. Cemaatler eliyle, dayanmaya çalışacak. Halkın direnme gücü yoktur. IMF seçeneği makuldür, şirketler batar. Bankalar kalır. Şirketlerin batması Cumhurbaşkanı’nın özel problemidir" ifadelerini kullandı. SÖNMEZ: BU GİDİŞ EKONOMİK-SOSYAL BİR FELAKETE GİDİŞ Yükselen döviz kurunu Twitter hesabından yorumlayan iktisatçı Mustafa Sönmez, "Bu gidiş gidiş değil. Ekonomik-sosyal bir felakete gidiş. Bu, tam bir kanama. Bu kan kaybı ile nereye varılır bilinemez. Kanama nasıl durdurulacak? Kanama artarken hot-zotla bir yere varılmaz. Hastayı kaybedebiliriz" değerlendirmesini yaptı. AKÇAY: SORUMLUSU SİYASİ İKTİDARDIR Berlin Ekonomi ve Hukuk Üniversitesi'nde Doçent olan Ümit Akçay ise yaşanan krizi bir döviz krizi olarak yorumladı. Akçay Twitter hesabından yaptığı değerlendirmede, "Uzun süredir yazdığımız, uyardığımız şeyler maalesef gerçekleşiyor. Türkiye ekonomisi bir döviz krizi yaşamaktadır. Etkileri çok ağır olacak bir döneme girmiş bulunuyoruz. Sorumlusu siyasi iktidardır" ifadelerini kullandı. EĞİLMEZ: RİSKİ HIZLA DÜŞÜRECEK SİYASİ VE EKONOMİK ADIMLAR ATILMALI

İktisatçı Mahfi Eğilmez, kendi sitesinde yazdığı makalede, Türkiye'nin kur rejimini değiştirmesinin mümkün olmadığını ve riski azaltacak siyasi ve iktisadi adımlar atmaya odaklanması gerektiğini yazdı. Eğilmez, "Türkiye, sermaye hareketlerini denetlemeye başlamadan yani 1567 Sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Kanunu’nun en sert biçimine geri dönmeden, TL’nin konvertibilitesini kaldırmadan sabit kura geçemez. Bunları yapsa bile yüzde 54 (kura bağlı olarak artacak) oranındaki dış borç yükü ve yıllık 240 milyar Dolarlık dış finansman ihtiyacıyla bu rejimi sürdüremez, karaborsa batağına batar. Bu durumda yapılacak tek şey mevcut riskleri hızla düşürecek siyasal ve ekonomik adımları atmaktır. Türkiye’nin risk primi (CDS primi) tarihi rekor düzeye ulaşmış görünüyor (380 BP.) Önce dış sorunları ele alıp çözmek ve riskleri düşürmek, ardından ekonomide bu sistemim gerektirdiği eylemleri yapmaktan başka çözüm yolu yoktur" dedi.