Haber: Fatoş Erdoğan

Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi'nin, hasta tutuklular ve infaz yakmalara ilişkin Bakırköy Cezaevi önünde  gerçektirilmek istediği basın açıklaması Bakırköy Kaymakamlığı tarafından yasaklandı. İnisiyatif, basın açıklamasını cezaevinden uzak bir noktada gerçekleştirdi.

"TUTSAKLARIN İLETİŞİM KANALLARI KISITLANDI"

Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi adına dönem sözcüsü Ertan Çıta tarafından yapılan açıklamada, pandemi başlangıcından bu yana hapishanelerdeki hak ihlallerinin en üst boyuta çıkarıldığını, özellikle pandemi bahanesiyle tutsakların dışarıyla olan her tür iletişim kanalının kısıtlandığını ve tutsaklar üzerindeki tecritin hiç olmadığı kadar derinleştirildiğini söyledi.

"TAHLİYE ŞARTLARI DA HAPİSHANE YÖNETİMİNİN KARARLARINA BIRAKILDI"

Son dönemde “iyi halli olmadığı” gerekçesiyle infaz yakma saldırıların da üst boyuta taşındığını, tutsakların tahliye şartların da hapishane yönetimlerinin keyfi kararlarına bırakıldığını söyleyen Çıta "Tredman politikalarının uygulayıcısı 'gözlem kurulları' aracılığıyla tutsaklara 'pişmanlık' dayatıldı" dedi.

"DEVLET, HAPİSHANELERDEKİ HER TÜRLÜ BASKIYI ARTIRDI"

Tutsakların görüştüğü, mektuplaştığı kişiler, okuduğu kitaplar, yazdığı dilekçeler, keyfi verilen disiplin cezaları ve “bağımsızlar koğuşu”na geçip geçmeme kararı dahi tutsağın “uygun halli olmadığı”na gerekçe gösterilerek tahliyeleri engellendiğininin  belirtildiği açıklamada "Hapishanelerde her türlü baskı, tecrit, işkence ve kötü muamele uygulamalarını artıran devletin, infaz yakma politikası ile açık ki içeri girenin dışarı çıkamadığı, hukukun hiçbir biçimde işlemediği bir düzeni hâkim kılmaya çalışıyor" denildi.

"HALAY ÇEKMEK BİLE İNFAZ YAKMA GEREKÇESİ OLARAK KULLANILIYOR"

'Hasta Tutsaklar serbest bırakılsın' pankartının açıldığı basın açıklamasında tutsakların durumuna ilişkin şu bilgiler verildi:

"Darbe girişiminin ardından devrimci tutsaklara yönelik bu saldırılar hız kazanırken, pandemi süreciyle birlikte daha da arttırıldı. Tutsakların yıllarca verdiği mücadeleler sonucu, bedeller ödeyerek kazandıkları birçok hakları gaspedildi, Ya da en aza indirgendi. Görüş, mektup, kitap, gazete, ortak alan kullanımları vs. kısıtlandı. Bu dönemde işkence ve kötü muameleler de artarak devam etti. Küfür, hakaret, tehdit, ajanlık ve ayakta askeri sayım dayatması, disiplin cezalarının bir tehdit aracı olarak kullanılması, hücre cezaları, çıplak arama gibi saldırılar daha da arttı. Özellikle tahliye tarihi gelen tutsakların disiplin cezaları ve “iyi hal” bahanesiyle tahliyelerinin engellenmesi artış gösterdi. Bu saldırılar ve keyfi uygulamalar bir yandan pandemi aracılığıyla meşrulaştırılmaya çalışılırken, bir yandan da bu durum sorgulanamaz kılındı.

Pandeminin yasak ve baskılarından cesaret alan devlet, yeteri kadar gündeme getirilemediği ve mücadele edilemediği koşullarda bugüne kadar tutsaklara saldırı kapsamında ne varsa hepsini daha yoğun bir biçimde devreye koymaya ve tutsakların iradesini teslim almaya çalıştı, çalışıyor. Özellikle son dönemde neredeyse bütün hapishanelerden salgın durumuna, hijyen ve mesafe kurallarına dikkat edilmeksizin aramaların gerçekleştiği, tutsaklara yönelik tehditlerin arttığı ve hücrelerinin dağıtıldığı haberleri gelmektedir. Bu da apaçık göstermektedir ki hapishanelerde uygulanan yasaklar pandemi fırsatçılığıyla tutsaklar üzerinde baskıyı, tecrit ve tredmanı koyulaştırmak amacıyla hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.

Toplumu F tipleriyle teslim alamadığını gören devlet, şimdi de F-tiplerinden daha ağırlaştırılmış koşulları devrimci tutsaklara dayatmaya çalışıyor. Bu nedenle de S tipleri ile devrimci tutsakları tehdit ediyor. 2021 yılı başında yürürlüğe giren yasayla hapishanelerde oluşturulan İdare Gözlem Kurulları, politik tutsakların infazlarını yakmak için bahaneler üretiyor. Halay çekmek, türkü söylemek sebebiyle açılan disiplin soruşturmaları, tutsak edilmeden önce yapılan sosyal medya paylaşımları dahi infaz yakma gerekçesi olarak kullanılabiliyor. Her gün bir yenisine tanık olduğumuz onlarca örnek var ki, disiplin soruşturmaları ve infaz yakmalar artık sudan bahanelerin birer gerekçesi olarak tutsaklar üzerinde birer cezalandırma aracına dönüştü, dönüşmeye de devam ediyor. Şu an 60’ın üzerinde tutsak tahliyesi geldiği halde infazı yakılarak tahliye edilmedi.

Yukarıdakilere ek olarak, pandemi bahanesiyle daha da ağırlaştırılan hapishane koşullarında hasta tutsakların düzenli kontrol ve tedavileri bugün için hala bir engel olarak karşımızda duruyor. Doğru ve sağlıklı bir yöntemle yürütülemeyen pandeminin tüm bir faturası içerdeki tutsakların canı ve sağlığıyla ödeniyor. Çoğu hapishanede revirlerin donanımsız olduğu bilinirken hastanelerin risk barındırması bahanesiyle aylarca sevki ertelenen ya da yapılmayan hasta tutsakların tedavileri aksıyor, ameliyatları erteleniyor. Tedavi için hastaneye gidebilenlere ise kelepçeli muayene dayatması yapılabiliyor ve hapishaneye döndüklerinde uzun süre tecrit koşullarındaki karantina hücrelerine kapatılıyorlar.

Hasta tutsakların tahliyeleri ya hastane ya Adli Tıp Kurumu (ATK) ya da savcılık engeline takılıyor. Hastanelerden tutsakların onca zorlukla alabildikleri raporlar çoğu zaman siyasi tutumla karar veren ATK tarafından kabul edilmiyor. Kabul edilse ve ATK raporu alınabilse dahi bu raporla verilmesi gereken tahliye kararı “toplum güvenliği bakımından tehlike” bahanesiyle uygulanmayabiliyor. Son 6 yılda, “veda” hakkı bile tanınmayan en az 103 tutsak hapishanede yaşamını yitirmişken “toplum güvenliği” bahanesiyle tutsakların canlarının “tehlikede” olduğu ortadadır.

Farklı hapishanelerden art arda duyduğumuz ve çoğunlukla politik tutsaklara yönelik olan saldırılar, yaşamın her alanında yaşayacağımız başka saldırıların da habercisidir. Devlet yeni saldırı dalgasını yine hapishanelerden başlatmıştır ancak tarih gösterir ki bununla sınırlı kalmayacaktır.
Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi olarak 19 Aralık’a kadar her an ve alanda “İnfaz yakmalara son!”, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!” diyeceğimizi buradan bir kez daha haykırıyoruz.

Yaşadığımız coğrafyanın açık hapishaneye çevrilmesi yetmezmiş gibi toplumun her kesiminden en ufak karşı çıkış elektronik kelepçe, ev hapsi, imza dayatması, alan sınırlaması gibi uygulamalarla karşılanırken tutsaklığın hiçbirimiz için uzak bir olgu olmadığının farkındayız. Biz tutsak yakını ve aileleri olarak, başta infaz yakmalara ve hasta tutsakların durumuna dikkat çekmek için  burada toplandık. Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi olarak 19 Aralık’a kadar her an ve alanda “İnfaz yakmalara son!”, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!” diyeceğimizi buradan bir kez daha haykırıyoruz. Ve tutsak aileleri, yakınları, yoldaşları olarak bir kez daha söylüyoruz: Tutsakların tecrit duvarlarının arkasına gömülmesine ve tüm yaşamın hücreleştirilmesine izin vermeyeceğiz! Hapishanelerdeki baskı, saldırı ve işkenceye karşı toplumun her kesimini içerideki tutsakların dışarıdaki sesi olmaya, mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.