CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak haftalık değerlendirme raporunu bugün yayınladı. Toprak’ın değerlendirmeleri özetle şöyle:

"TBMM ve halk adına kamu harcamalarını denetleme, bütçe ödeneklerinin kullanımının yasalara uygunluğunu saptama, harcamalarda-ihalelerde varsa yolsuzluk-usulsüzlükleri ortaya çıkartma, görevi kötüye kullananlar hakkında suç duyurusunda bulunma ve dava açma yetkilerine sahip Sayıştay Başsavcılığı’na AKP milletvekili adayının getirilmesi, koyunun kurda teslim edilmesidir!

Halk ve ülkeden kopan, kendini kurtarma derdine düşen iktidarın bu son hamleleri, çırpınışları bu zihinsel, partisel, kötülüğü, etik ve ahlaki çöküntüyü tüm devlete, kurumlara yaymayı hedefliyor. Hesap verme kaygısı içinde torba yasalarla, yasa değişikliği zırhlarıyla, Sayıştay Başsavcılığına ‘mutemet adam’ atamalarıyla, mümkün olduğunca kendilerini güvenceye almaya çabalıyorlar.

“EN BÜYÜK DEZENFORMASYON ÜRETİCİSİ VE YALAN HABER PAZARLAYICISI BİZZAT İKTİDARIN KENDİSİDİR”

İktidar İttifakı’nın hazırladığı Dezenformasyon Yasası yeni yasama yılına bırakılırken, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı harekete geçerek 3S planı (Sansür-Susturma-Sindirme) çerçevesinde Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM) kurulduğunu açıkladı. Bugüne kadar en büyük dezenformasyon üreticisi ve yalan haber pazarlayıcısı bizzat iktidarın kendisidir!

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanına önerim, kurulduğu açıklanan DMM’nin öncelikle CB Erdoğan’ın konuşma metinlerindeki, açıklamalarındaki, TV röportajlarındaki dezenformasyonu önlemeleridir. İktidar medyasının gazetelerinde ve TV’lerinde CB İletişim Başkanlığından servis edildiği ifade edilen haberlerde, tek merkezden atılan manşetlerdeki dezenformasyona engel olmak kanımca kurulan DMM’nin öncelikli görevi olmalıdır.   

“KÖTÜ İLETİŞİM STRATEJİSİNİN EKONOMİDE DAHA BÜYÜK KAOS VE GÜVENSİZLİĞE YOL AÇMASI HİÇ DE ŞAŞIRTICI OLMAYACAKTIR”

İktidarın herkesi-izleme-dinleme-fişleme planlarının iş dünyasına da yaygınlaştırıldığı, Merkez Bankası Başkanının açıklamalarıyla açığa çıktı. Merkez Bankası Başkanı İstanbul Sanayi Odası’nda (İSO) ‘İstihbarat Örgütü Başkanı’ gibi, döviz hesaplarının takip edildiğini, döviz alanların ve hammadde stoklayanların listesinin ellerinde olduğunu söylediği sanayicileri tehdit etti!

Merkez Bankası Başkanları ve ekonomi yönetimlerinin en önemli niteliğinin iş dünyası ve piyasalarla güven sağlamak, işleyişi şeffaf ve öngörülebilir kılmaktır. Oysa Merkez Bankası Başkanının önceki hafta İSO, geçen hafta da TOBB’da iş insanlarıyla bir araya geldiği toplantılardaki tavrı ve söylemi tamamıyla ‘korku salma, tehdit etme, itham ve suçlama’ şeklinde. Bu kötü iletişim stratejisinin ekonomide daha büyük kaos ve güvensizliğe yol açması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.

Tarım ve hayvancılıkta 20 yıldır bilinçli şekilde sürdürülen üretimden soğutma politikalarının son örneği, Amasya-Taşova-Çambükü’nde sulu ve kuru tarım, hububat-sebze-meyve üretimi, küçük ve büyükbaş hayvanla besicilik yapılan tarım arazileri ve meralar üzerine Organize Sanayi Bölgesi (OSB) kurarak, buradaki binlerce üreticiyi yerlerinden yurtlarından etme kararıdır!

İktidara bir kez daha çağrıda ve uyarıda bulunuyorum; Amasya-Taşova ve Çambükü’ndeki OSB projesinde köylünün verimli arazisinden, meralarından, otlaklarından elinizi çekin, tarım ve hayvancılığı daha fazla katletmekten vazgeçin! Üreticinin arazisini gasp etmeksizin, OSB’yi ilk planlandığı haliyle hazine arazisi üzerinde kurun! Halkın oylarıyla seçilen ve köylünün hakkını savunan muhtar ve ihtiyar heyeti üyelerini derhal görevlerine iade edin! 

Dünyada gıda fiyatları düşüşe geçerken Türkiye’nin temmuz rakamlarıyla yüzde 95’e çıkan gıda enflasyonunda ilk 5 ülke arasına yükselmesi, gıda ve beslenme krizinin habercisi. İktidarın kendi yanlışlarını gizlemek için öne sürdüğü Rusya-Ukrayna savaşı, küresel fiyat artışları vb. bahaneleri tutarsız ve anlamsızdır. Enflasyon Rusya’da yüzde 15,9, Ukrayna’da yüzde 21,5!

Geçen yılın temmuz ayında politika faizi yüzde 19 iken TÜFE yıllık yüzde 18,95, Yİ-ÜFE yüzde 44,92 ve dolar/TL 8,61 idi. Eylül ayından itibaren başlatılan faiz indirimleriyle iktidarın iddia ettiğinin tam aksi gerçekleşti. 7 aydır sabit tutulan politika faizine rağmen enflasyon ve kurlardaki yükselişle, TÜFE yüzde 79,60’a, Yİ-ÜFE yüzde 144,61’e, dolar/TL 17,92’ye çıktı.  Rusya-Ukrayna savaşının şubat sonunda başladığı göz önünde tutulduğunda, iktidarın ardına sığınmaya çalıştığı bu bahanenin tutarsızlığı daha da somutlaşıyor.  

“KAMU-ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİYLE YÜK VE YOLCU TAŞIMACILIĞININ, HIZLI TRENLERİN, TCDD LİMANLARININ SATIŞI ÖNGÖRÜLÜYOR”

İktidar, Hazine ve Milli Emlak’a ait arazilerin yangından mal kaçırırcasına satışına devam ederken, şimdi de Devlet Demiryollarını (TCDD) holdingleştirip parçalayarak satma hazırlığında. Kamu-Özel İş Birliği modeliyle yük ve yolcu taşımacılığının, hızlı trenlerin, TCDD limanlarının satışı öngörülüyor!

Bu ‘elde avuçta ne varsa sat gitsin’ zihniyetinin son halkası TCDD. Ancak artık yolun sonuna geldiğini gören iktidarın ‘Benden sonrası tufan’ anlayışıyla, hız verdiği kaptı-kaçtı satışların, devirlerin, imtiyazların hepsi iktidar değişikliğinde millete geri dönecek. İktidarın gidici olmanın telaşıyla, kendisine yakın küçük bir azınlığa milletin taşınır-taşınmaz varlıklarını, kaynaklarını satma, devretme ve servet aktarmasının hesabı tek tek çıkartılacak. Milletin olan yine milletin olacak.

“İKTİDAR YAKLAŞAN TEHLİKEYİ GÖRÜP İVEDİ OLARAK EKONOMİ POLİTİKALARINDA RADİKAL DEĞİŞİKLİKLERE GİTMEZSE, KIŞIN SIKINTILARIN ZİRVE NOKTASINA ULAŞMASI KAÇINILMAZ”

Temmuzda yüzde 144,5 artarak 10,6 milyar dolar olan dış ticaret açığının yedi aylık toplamı 62 milyar dolara ulaştı.  Haziran ayında yüzde 20 olan ihracat artışı temmuzda sert şekilde gerileyerek yüzde 13,4 olurken ithalat yine yüzde 40’ın üzerinde artmaya devam etti.

Gelecek aylarda daha yüksek tutarlı dış ticaret açıklarının gerçekleşmesini, ihracat artışının hız keserek iyice yavaşlamasını, enerji fiyatları nedeniyle ithalattaki artışın sürmesini, azalan ihracat gelirleriyle birlikte döviz darboğazının döviz kıtlığına dönüşmesini öngörmekteyim. İktidar yaklaşan tehlikeyi görüp ivedi olarak ekonomi politikalarında radikal değişikliklere gitmezse sonbahardan itibaren koşulların daha da ağırlaşması, kışın sıkıntıların zirve noktasına ulaşması kaçınılmaz!

“İKTİDAR, BANKNOT MATBAASINI 7/24 ÇALIŞTIRIYOR”

BDDK’nın açıkladığı Bankacılık sektörü ilk yarı yıl verileri, bankaların faiz ve kur kazançlarında olağanüstü artışlara olanak sağladığını gösteriyor. Bankaların ilk altı aydaki net kârı, yüzde 14 oranındaki politika faizinden elde ettikleri düşük maliyetli, adeta bedava fonlamanın katkısıyla yüzde 400 artarak 33 milyardan 169 milyara çıktı.  

Bankacılık sektörünün altı aylık verilerine ilişkin bu rakamlar iktidarın yeni ekonomi modelinin neye hizmet ettiğini ve bu modelin sanayicilerden ihracatçılara, halktan çiftçi üreticiye varana kadar tüm kesimleri olumsuz etkilerken, bankalara faiz ve kambiyo-kur kazançlarında süper kârlar sağladığını gösteriyor. Yüzde 80’e varan enflasyona rağmen yüzde 14 faizle fonlama yaparak 65 puanlık negatif faiz farkının faturasını MB’ye ve örtülü şekilde halka ödeten iktidar, banknot matbaasını 7/24 çalıştırıyor!

“SOÇİ ZİRVESİNDE MÜTEKABİLİYET ÇERÇEVESİNDE İKİ LİDERİN KARŞILIKLI TAVİZLERLE BİRBİRLERİNİN EKONOMİK ZORLUKLARINA ÇÖZÜM KONUSUNU İLK SIRAYA KOYDUKLARINI ÖNGÖREBİLİRİM”

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında gerçekleşen Soçi zirvesinde Ukrayna, Suriye, Libya gibi rutin başlıklar dışında ağırlıklı gündemin yaklaşan doğalgaz tedariki ve olası ödeme sıkıntısı konusunda Rusya’dan ‘anlayış ve destek’ talebi olduğu anlaşılıyor. Rusya’nın doğalgaz alımında ödemelerin kısmi olarak ruble ile yapılmasına olur vermesi, yaklaşan kış için Putin’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olası enerji krizi jesti olarak görülebilir.

Soçi zirvesinde mütekabiliyet çerçevesinde iki liderin karşılıklı tavizlerle birbirlerinin ekonomik zorluklarına çözüm konusunu ilk sıraya koyduklarını öngörebilirim. Cumhurbaşkanı Erdoğan doğalgaz parasını kısmen ruble ile ödeme sözü alırken karşılığında Rusya’ya ‘paralel ithalat’ için üçüncü ülkelerden ve Türkiye’den acil ithalat taleplerini Türkiye üzerinden karşılama, Türk limanlarını, tırlarını, demiryollarını ve bankalarını kullanma olanağı sunuldu.

“ABD, NANCY PELOSİ’NİN TAYVAN ZİYARETİ ÜZERİNDEN DE ÇİN’İ KUŞATMA POLİTİKASINA HIZ VERDİ”

ABD, Ukrayna savaşıyla baş başa bıraktığı Rusya’yı kuşatma ve yaptırımlarla zayıflatma hamlesinin ardından, Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti üzerinden de Çin’i kuşatma politikasına hız verdi. Çin kendi toprağı saydığı Tayvan’a yapılan ziyaret öncesinde en sert tehditleri dile getirmesine karşılık Putin’in düştüğü tuzağa düşmedi.

Şimdi aynı senaryonun Tayvan üzerinden Çin’e karşı uygulamaya konulmasının daha olumsuz ekonomik yansımaları olabilir ve Demokratlar kasım ayındaki seçimlerde ağır bir hezimete uğrayabilir. Senatodaki çoğunluk yitirilebilir ve Kongre’de çoğunluğun Cumhuriyetçilere geçmesi durumunda Biden yönetimi Çin ve Rusya’ya karşı daha şahin-sert politikalara yönelmeye mecbur kalabilir. Böyle bir durumda sonbaharda ve ağır geçeceği bugünden görülen kış aylarında, Rusya-Ukrayna savaşının küresel tahribatının ve ABD-AB ekonomilerindeki ağır faturasının üzerine ABD-Çin gerginliğinin tırmanmasıyla küresel düzeyde daha yüksek bedeller binebilir!

“IRAK’TAKİ GELİŞMELERİN YENİDEN BİR İÇ SAVAŞA, KANLI BİR SÜRECE İLERLEMESİ ENDİŞESİ GİDEREK ARTIYOR”

Geçen yılın ekim ayında yapılan parlamento seçimlerinden bu yana yeni hükümetin kurulamadığı Irak’ta siyasi kaos ve kargaşa büyüyor. Şii lider Mukteda Sadr’ın çağrısıyla taraftarları Bağdat’taki yeşil bölgeye girerek parlamentoyu işgal etti ve parlamento çalışmaları askıya alındı. Türkiye açısından da önem arz eden Irak’ın istikrarı için yakın dönemde somut bir gelişme olması umudu görünmüyor.

Türkiye’nin taraflar arasında arabulucu olması konusunda daha önce gündeme getirilen görüşlere ilk etapta olumlu bakılırken, Zaho’da gerçekleşen ve sivillerin öldüğü topçu saldırında iktidarın reddetmesine rağmen Irak yönetiminin süratle Türkiye’yi suçlaması, Birleşmiş Milletlere şikayet etmesi Türkiye açısından bu ihtimali tamamıyla ortadan kaldırdı. O nedenle sınır komşumuz Irak’taki gelişmelerin yeniden bir iç savaşa, kanlı bir sürece ilerlemesi endişesi giderek artıyor.”