Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, parti genel merkezinde basın toplantısı gerçekleştirdi.

Faik Öztrak, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Et ve Süt Kurumu’na alınmaması ile ilgili olarak yoksulluk içindeki bir çocuğun fotoğrafını göstererek, “Genel Başkanımıza bugün kapatılan kapılar, aslında bu yavrumuzun yüzüne kapatıldı. Ülkenin gerçek sorunlarını karartabilmek için, artık sadık savcılarıyla, hâkimleriyle, Genel Başkanımızın sesini kısmaya cüret eder oldular. Ama ne yaparlarsa yapsınlar… Genel Başkanımızın söylediği gibi, biz milletimizin hakkını, hukukunu, sonuna kadar korumaya devam edeceğiz” dedi.

Faik Öztrak’ın açıklamalarının satır başları şöyle:

Bugün Dünya Romanlar günü… Sözlerime başlarken hiç bir ayrımcılığın olmadığı, hiç bir dezavantajlı insanın kalmadığı günlere ulaşmaktaki kararlılığımızı bir kere daha ifade ediyor, bu ülkenin eşit yurttaşları olan, Roman kardeşlerimizin, dünya Romanlar Günü’nü kutluyoruz.

"SORUMLU HAVAYA BAKIP ISLIK ÇALIYOR"

Enflasyon bir numaralı halk düşmanıdır.” Bu sözler, ekonomi okumuş bir siyasetçiye, eski Amerikan Başkanlarından Gerald Ford’a ait… Ne yazık ki ülkemizde, bu acımasız halk düşmanı, Cumhurbaşkanlığı koltuğundan oturup, her şeyi yönetebileceğini sanan, kendi kendini ekonomist ilan eden bir kişinin, ”Faiz sebep enflasyon sonuç” diyerek, Merkez Bankası başkanlığına soyunmasıyla hortladı.

Bu azgın halk düşmanı, Mübarek Ramazan ayında, ülkemizi kasıp, kavuruyor. Çarşıdan, pazardan, milletimizin “Yandım Allah!” feryatları yükseliyor. Milletin sofrasında, artık Ramazan’ın bolluk ve bereketi kalmadı. “Nerede o eski Ramazanlar…” deyimi, bu yönetim altında maalesef hakikat oldu.

TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla, tüketici enflasyonu yüzde 61, üretici enflasyonu yüzde 115. Kuzeyimizde savaş var. İşgale uğrayan Ukrayna’da enflasyon yüzde 10,7; işgal eden Rusya’da enflasyon yüzde 9,2. Savaş Ukrayna’da. Ambargolar Rusya’da. Ama üç haneli enflasyon, kıtlıklar ve şeker kotaları Türkiye’de… “

Söz, namustur” derler… Türkiye’yi 2023’te Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapma sözünü verdiler. Ama sözün sahibi, sözünü tutmadı. “2023’te 2 trilyon dolar olacak” dediği milli gelir, “25 bin dolara çıkaracağım” diye söz verdiği kişi başına gelir, kendi yayınladıkları resmi dokümanlara göre, Bunun yarısına bile ulaşamıyor. 2023’te dünyada en büyük 10 ekonomi arasına ülkemizi sokamayanlar,

Dünya enflasyon şampiyonları liginde, Ülkemizi ilk 10’a sokmayı becerdiler. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, şahsın görünür rütbe-i aklı, eserinde… TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla bile, üretici enflasyonunda, Azerbaycan’la beraber dünya şampiyonuyuz. tüketici enflasyonunda ise dünya altıncısıyız.

Dünya enflasyon liginde, adımızın yan yana yazıldığı ülkeler: Zimbabve, Surinam, Lübnan, Sudan… 2023 için verdiği sözleri tutmayan Hükümetin başı şimdi çıkmış, “Bu bizim ‘kızıl elmamız’ oldu” diyor. Lafın kısası, ilk 10 ekonomi arasına girmek artık hayal oldu diyor. Bıraktık “ kızılını ”, “ yeşilini ”; Devri iktidarlarının sonunda milletimizi, sofrasına “ Çıkma elma ” bile koyamaz hale getirdiler. Ama sıkılmadan hala konuşuyorlar. Soruyoruz ülkemizi bu hale getiren kim? Bir numaralı halk düşmanı olan, enflasyonu azdıran kim? Enflasyon canavarını hortlatan kim? Sorumlu havaya bakıp ıslık çalıyor. Hamaset yapıyor.

İşler yolundayken “Ekonominin sorumlusu benim, ben” diyen, sıkılmadan “ ben ekonomistim ” diyen, “ Faiz sebep, enflasyon sonuç ” safsatasını, milletin başına bela eden, Merkez Bankası kasasındaki 128 milyar doları, damadıyla bir olup, talan eden, Merkez Bankası’nın hini hacette kullanılacak, ihtiyat akçelerine bile el koyan kim? Sarayın çakma ekonomisti ve onun atama hükümeti…

Döviz kurlarının yükselmesine, azdırdığı hayat pahalılığına “rasyonel bir neden” arıyor. Sarayın kibirlisi, kendi yarattığı yıkımın, tek rasyonel sebebinin, kendisi olduğunu görmüyor. Kibir gözlerini kör etmiş. Bu “ çakma ekonomist ”, önce enflasyon canavarı karşısında Merkez Bankası’nı felç etti.

Eli kolu bağlı boksöre çevirdi. Bu şikeli maça razı olacak birini bulmak için, dört yılda Merkez Bankası’nın başına, dört ayrı Başkan getirdi. Bankayı İstanbul’a taşıma bahanesiyle liyakatlı kadrolara kıydı. Fiyat istikrarını sağlamakla görevli kurumu, bile isteye bitirdi. Bir numaralı halk düşmanı olan enflasyonu, cehaletiyle azdırdı. Paramızı cehaletiyle pul etti.

Şimdi işleri batıran Saray, sorumluluktan kaçmak için, kabak tadı veren “dış güçler”, “dış saldırılar” laflarını, tedavüle sokuyor. Sakallı Celal’in dediği gibi; “Keçiyi salona bağlarsanız, halıya pisledi diye kızamazsınız.” Halı pislendiyse, sorumlu keçi değil, keçiyi ahır yerine salona bağlayandır.

"O HELVA OLSA OLSA KATLETTİĞİNİZ EKONOMİNİN HELVASI OLUR"

Ekonomiyi batıranı öğrenmek mi istiyorsunuz? Sarayınızdaki altın varaklı aynalara bakmanız yeterli. Çakma ekonomistin dış güçler masalı tutmayınca, başka bahaneler uyduruyor. “Hayat pahalılığının sebebi Rusya-Ukrayna krizi” diyor. Talimatla tabela faizini indirmeye başladığı, geçtiğimiz Eylül ayından bu yana, paramız Amerikan Doları karşısında yüzde 41 değer kaybetti. Bu dönemde Türk Lirası’ndaki değer kaybı öyle büyük ki, en yakın rakibimiz Arjantin’in Pesosundaki değer kaybını neredeyse dörde, savaştaki Rusya’nın Rublesindeki değer kaybını, beşe katlamış vaziyette.(Arjantin pesosundaki değer kaybı %12,0, Rus rublesinde %8,0.)

Hata üstüne hata yapan Saray, bugünlerde çıkmış, milletimizde hal bırakmış gibi, sabredin, “Koruktan helva olacak” diyor. O helva olsa olsa, katlettiğiniz ekonominin helvası olur. Hep diyoruz. Bunlar milletten koptu. Bunlar helvayı yerken millet cefa çekiyor. Yokluk artık yeni normal oldu. Bu ülkede çalışanların yarıdan fazlası, açlık sınırının altında kalan asgari ücretle çalışıyor. Yoksulluk artık babadan oğula miras kalıyor. Milletimiz sebep olduğunuz tüm yıkımları görüyor. Notunuzu da veriyor. Tasdiknamenizi elinize tutuşturmak için, sabırsızlıkla sandığı bekliyor.

Son dört ayda enflasyonun üçe katlanmasına sebep olanlar, enflasyonla mücadele edeceklerine, istatistikleri eğip bükmeye çalışıyor. Çarşı Pazar yangın yeri, Millet market raflarına, pazar tezgâhlarına yaklaşamıyor. Ama Mart ayında TÜİK marketinde: Balın, kaşarın, tulum peynirin, beyaz peynirin, salçanın, yoğurdun, tereyağının, bulgurun fiyatı her nasılsa düşmüş. Gel de inan! Ucuzcu market diye sağa sola açtıkları, Tarım Kredinin marketlerinde bile, TÜİK marketindeki fiyatlar yok… Bu marketler nerede? Milletimize söyleyin! Milletimizi şu Ramazan ayında daha fazla perişan etmeyin.

"ÇALDIKLARI MİNAREYE ARTIK KILIF DA UYDURAMIYORLAR"

Ama çaldıkları minareye, artık kılıf da uyduramıyorlar… Gıdada üreticinin bir yıllık enflasyonu yüzde 92’nin üzerinde, ama tüketicinin enflasyonu yüzde 64 civarında… Arada neredeyse 30 puan fark var. gıdada üretici enflasyonu, 2020’nin son üç ayından itibaren, sürekli olarak, tüketici enflasyonundan daha yukarıda…

Yani TÜİK’in makyajlı rakamlarına göre, Son 1,5 yıldır gıda sektöründe faaliyet gösteren üreticilerimiz, ya zararına, ya da hayrına çalışıyor. Ama nedense bu hayırsever iş insanlarımız, yine de saray ve şürekâsına yaranamıyor. Hala ya fırsatçılıkla, ya da stokçulukla suçlanıyorlar. Serbest piyasa ekonomisinin “görünmez eli” fiyatlardır.

Bir ülkede fiyat istatistikleri doğru değilse, o ekonomide alınan hiçbir karar, imzalanan hiçbir sözleşme doğru değildir. Ama deveye sormuşlar “Boynun neden eğri?” diye… “Nerem doğru ki?” demiş. Tesadüf bu ya, Diyanet İşleri Başkanlığı da bu Ramazan’ın ana temasını, “Ramazan ve Doğruluk” olarak belirledi. Peki, enflasyon rakamlarının doğru olmadığı bir yerde doğruluktan, dürüstlükten bahsedilebilir mi?

Emekçinin ücreti, emeklinin aylığı, ev ve dükkân sahibinin kirası, hepsi yalan, yanlış enflasyon rakamlarına göre belirleniyor. Bu; milletin hakkını gasp etmek değil midir? Çatır çatır kul hakkı yemek değil midir?

Tavsiyemiz, Diyanet İşleri Başkanı, Saray ve şürekâsını, Saraydaki camide bir teravih namazına davet etsin. Anlatabiliyorsa bunları yüzlerine anlatsın. Hep diyoruz, bunlar el iyisidir. Ülkemiz yangın yerine dönmüş, bunlar Avrupalıya ağıt yakıyor. Hayat pahalılığında, Avrupa ülkelerinin çoğu, bizden daha vahim tablolarla karşı karşıyaymış. Bu gidişle yakında Avrupalılara yardım için, bu millete İBAN numarası gönderirlerse kimse şaşırmasın. Sarayın çakma ekonomistine, o ülkelerdeki gıda enflasyonuna ilişkin rakamları bir söyleyelim; Fransa’da yüzde 2,3; İrlanda’da yüzde 3,0; Belçika’da yüzde 4,8; Hollanda’da yüzde 5,0; Almanya’da yüzde 5,1… Ve Avrupa için yüreği yanan sarayın elinde, Türkiye’de gıda enflasyonu Şubat’ta yüzde 64,5, Martta yüzde 70,3… Türkiye gıdada da, Enerjide de, Toplam enflasyonda da, Ağır TÜİK makyajına rağmen Açık ara Avrupa ve OECD şampiyonu…

"ENFLASYON BİR NUMARALI HALK DÜŞMANIDIR"

Enflasyon bir numaralı halk düşmanıdır. Ama özellikle dar ve sabit gelirlinin düşmanıdır. Yüksek enflasyon, gelir dağılımını da bozar. Dar ve sabit gelirliyi ezer geçer. Yüksek enflasyon yoksulluğu ve yoksunluğu artırır. 20 yıl önce tek bir yüzükle iş başına geldiklerinde, bu ülkede çeyrek altın 27 liraydı. 20 yılın sonunda giderken, millet 27 lirayla bir kilo yeşilbiber alamaz hale geldi. Patlıcanın kilosu 40 liraya dayandı. Maydanoz 10, kıvırcık 20 lira olur mu? Oldu!

"KAZANAN FAİZ LOBİLERİ OLUR"

Yüksek enflasyon ekonomide belirsizlik yaratır. Tüketim, tasarruf ve yatırım kararlarını olumsuz etkiler. İşi aşı azaltır. Son bir yılda; Ticarethanelerde doğalgaz fiyatı yüzde 157, Sanayi doğalgazı yüzde 549, Elektrik üretiminde kullanılan doğal gaz yüzde 638 zam gördüyse, bu zamların devam edeceği de belliyse, bu ülkede iş insanları nasıl yatırım yapacak?

Aşı, işi nasıl büyütecek? Yüksek enflasyon sadece üretimi değil, verimliliği de olumsuz etkiler. Sınırlı kaynaklar, üretken alanlara değil, Altın, döviz ve gayrimenkul gibi spekülatif alanlara gider. Kazanan faiz lobileri olur. İşte bankaların kârları ortada…

Sayın Kerim Rota, Bu banka kârlarının ardında, enflasyona endeksli kâğıtların olduğunu ortaya koyan, önemli bir çalışma yapmış. Sarayın Merkez Bankası enflasyonla mücadeleyi bırakınca, Sarayın Hazinesi de çareyi bankalara, enflasyona endeksli kâğıtları yeniden ihraç etmekte bulmuş.

“NASREDDİN HOCA’NIN FIKRASI GİBİ BİR MODEL UYDURDULAR”

Bir “koruklu” atasözü de ben söyleyeyim. Baba koruk yer, Oğlunun dişi kamaşır… Ne yazık ki Sarayın ekonomide işlediği günahların ağır bedelini, çocuklarımız ve torunlarımız da ödeyecek. Sarayın “Kur Korumalı Mevduat” diyerek, “Kamu Özel İşbirliği” diyerek, çocuklarımızın ve torunlarımızın üzerlerine bıraktığı gizli-koşullu yükler yetmedi. Bir de eve oturmaya mahkum ettikleri gençleri, Yüksek ve belirsiz bir faiz yükü altına sokup, geleceklerini iyice kararttılar. Yüksek enflasyon, ülkenin rekabet gücünü zayıflatır. Fiyatlarda yaşanan hızlı artış, ülkenin mal ve hizmetlerine olan dış talebi düşürür.

Geçtiğimiz Eylül ayında “Çin olacağız” dediler. Nasreddin Hoca’nın fıkrası gibi bir model uydurdular. Faiz inecek, döviz çıkacak, rekabet gücü artacak, dış açık kapanacak, rezervler artacak, enflasyon düşecekti. Ama hiçbiri olmadı. Enflasyon azdı. Üretici maliyetleri şahlandı. Kurdan gelen avantaj üç ayda yok olup gitti. İhracatta rekabet gücünü gösteren geçtiğimiz Eylül ayında 79,2 olan ÜFE bazlı reel kur endeksi, Aralık’ta 68’in altına düştü. Ama bu yılın Mart ayında yeniden 78,7’ye geri geldi.

ERDOĞAN’A “YENİ SAFHA" TEPKİSİ

Şimdilerde Saray çıkmış, “Yeni bir safhaya geçtiklerinden, alım gücünü yükselteceklerinden” bahsediyor. Aman diyelim… Siz ne zaman yeni bir safhadan bahsetseniz, abat olan, yandaşlarınız, beslemeleriniz, Beşli çeteniz… Fukaralaşan ise milletimiz oluyor.

Sürdürülebilir kalkınma ve büyüme için, fiyat istikrarı olmazsa olmazdır. Fiyat istikrarının sağlandığı bir ortamda yaşamak, insanlar için bir haktır. Bunları biz söylemiyoruz. Merkez Bankası’nda uzman teknokratların yazdığı bu yayınlar söylüyor. Bugünkü Merkez Bankası yöneticileri açsın, bu dokümanlara bir zahmet baksın.

ÖZTRAK, CHP’NİN ENFLASYON ÇÖZÜM PLANINI AÇIKLADI 

Bugün ülkemizin önündeki en öncelikli ekonomik sorun enflasyondur. Hayat pahalılığıdır. Sorunun sebebi olanlar, çözümün parçası olamaz. Ama milletimiz içini ferah tutsun. Milletimiz bizi göreve getirir getirmez enflasyonla mücadele için şu adımları derhal atacağız:

Bir, Merkez Bankası Başkanını ve Para Politikası Kurulu üyelerini derhal değiştireceğiz. Banka’nın başına, Tüm dünyada saygı uyandıracak bir ismi atayacağız.

İki, Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığının üzerinden siyasetin vesayetini kaldıracağız. Bunun için gereken hukuki düzenlemeleri hemen yapacağız.

Üç, Merkez Bankası’nın kasasına arka kapıdan el uzatılmasına izin veren uygulamalara, karşılıksız para basmaya yönelik, muhasebe oyunlarına son vereceğiz. Buharlaştırılan 128 milyar doların hesabını mutlaka soracağız.

Dört, ölçemediğiniz şeyi kontrol edemezsiniz. Kontrol edemediğiniz şeyleri yönetemezsiniz. İş başına gelir gelmez, Stratejik Planlama Teşkilatı’nı kuracağız. Bu teşkilat eliyle, TÜİK’in, enflasyon ve milli gelir başta olmak üzere, yayımladığı tüm istatistikleri denetimden geçireceğiz. Sarayın halının altına süpürdüğü tüm yükümlülükleri açığa çıkaracağız. İlgililer hakkında gereğini hemen yapacağız.

Beş, Kamuda mali disiplini sağlayacağız. Mali çapaları kuvvetlendireceğiz. Araç ve bina saltanatına, üçer beşer ballı maaşlara, şatafata, israfa son vereceğiz.

Altı, Dünya standartlarında Bir Kamu İhale Yasası çıkaracağız. Yolsuzluğa müsamaha göstermeyeceğiz. Şeffaflığı ve hesap vermeyi artırmak için Meclis’te Kesin Hesap Komisyonu kuracağız. Sayıştay’ı uluslararası normlarda çalışır hale getireceğiz.

Yedi, Kamu borç yönetiminde yabancı parayla ve altınla borçlanmanın ağırlığını azaltacağız. Borçlanmamız gerekirse, milli paramızla borçlanacağız. Kamu Özel İşbirliği Projelerinde Dövizle belirlenen tarifeleri ve gelir garantilerini, ivedilikle Türk Lirası’na çevireceğiz. Gerekirse, Söz konusu projelerin işletme haklarını hukuk çerçevesinde kamuya devredeceğiz.

Sekiz, Sağlanacak tasarrufları özellikle dar ve sabit gelirli yurttaşlarımızı desteklemek için kullanacağız. Aile Destekleri Sigortasıyla hiçbir çocuğumuzun yatağa aç girmemesini sağlayacağız.

Dokuz, Gıda ve enerji arz güvenliğini, Milli güvenlik meselesi olarak göreceğiz. Bu çerçevede; Özellikle tarımsal üretimi artıracak, tarladan, sofraya kadar uzanacak tedarik zincirini sağlamlaştıracak adımları atacağız. Biz biliyoruz ki, Bu ülkenin çiftçisi alın terinin karşılığını aldığında, yarına umutla baktığında, dişini tırnağına takar, biri beş yapar. Besici, süt üreticisi kazansa, ineğini, öküzünü puro sabunuyla yıkar. Biz işe tarladan başlayacağız. Üreticiye her türlü desteği verecek, gübre, mazot, tohum, ilaç fiyatının, elektrik tarifelerinin altında ezilmesine müsaade etmeyeceğiz. Kuracağımız güneş tarlalarından çiftçiye elektriği bedava vereceğiz. Kamu bankalarını kuruluş amaçlarına uygun kullanacağız. Ziraat Bankası çiftçinin, Halk Bankası esnafın bankası olacak.

“GELİYOR GELMEKTE OLAN”

Sarayın bozduğunu, biz düzelteceğiz. Sarayın yıktığını, biz yeniden inşa edeceğiz. 20 yıldır milletten çalınanı yerine koyacağız. Kayıpları telafi edeceğiz. Sarayın bölüp parçaladığı milleti biz barıştıracağız. Saray üzdü, biz milletimizi sevindireceğiz.

Biz milletimize güveniyoruz: Bu millet en zor zamanda dahi, doğru bir yönetimle, viraneyi mamureye çevirir. Biz kendimize güveniyoruz: biz tüm sorunların üstesinden geliriz. Tüm sorunları çözeriz. Yeni kadrolarla, yeni kurumlarla, yeni kurallarla ülkemizi ayağa kaldıracak biziz. Biz hazırız. Ülkemiz hazır. Geliyor gelmekte olan…

"ANLATSINLAR BAKALIM ANLATABİLİRLERSE"

Bunu gören Sarayın kibirlisi ve onun siyaset işportacıları, işin şirazesini iyice kaçırdılar. On parmaklarında on kara bize çalmaya kalkıyorlar. Sarayın kibirlisi Edirne’de asfalt şantiyesinden tarım arazisine dökülen, ziftle ilgili de bizim belediyemizi suçluyor. “Bunları anlatmamız lazım” diye il başkanlarına talimat veriyor. Anlatsınlar bakalım anlatabilirlerse…

Beyefendinin bizi ve belediyemizi sorumlu tuttuğu o geçici asfalt şantiyesi, birinci sınıf tarım arazisi üzerinde. İzni veren de belediye değil, Sarayın atadığı Tarım İl Müdürü. Oranın ÇED raporunun olmadığı da ortaya çıktı. Hadi bakalım açıklarken size kolay gelsin.

"KARADENİZ'İ İSTANBUL'A BAĞLAYAN YOLLAR BİR BİR ÇÖKÜYOR"

Bu arada açıklamaya başlamışken, ben de bir, AK Partili il başkanlarına sesleneyim: Karadeniz’i İstanbul’a bağlayan yollar birer birer çöküyor. Bunu da çıkın, milletimize bir açıklayın bakalım. Sadece Saray değil, atama İçişleri Bakanları da kara çalmakta çok mahir. “Bu zırvaları ispatla. İspat etmeyen, namerttir, alçaktır, şerefsizdir, haysiyetsizdir” dedik. Daha ne diyelim? Bu lafı duvara söyleseniz utanır. Oduna söyleseniz, üzüntüsünden dile gelir.

Ama atama Bakandan 10 gündür ses yok. Ya elinde dilinden çıkanı ispat edecek bir şey yok, ya da ortada zımni bir kabul var. Biz muhataplarımızdan biraz izan, biraz akıl, biraz edep beklerken, Saray’ın Kibirlisi de benzer iddialarda bulundu. Müddei, iddiasını ispatla mükelleftir. O da atama bakanı gibi sin külahın görünmesin demesin. İddiasını ispat etsin! Bakanı için söylediklerimizin aynısı onun için de geçerlidir.

Bir de Saray ve şürekâsının, Orban aşkını anlamadık gitti. Orban seçildi diye bu ne sevinç? Vallahi Katar sizin Orban muhabbetinizi kıskanacak. Macaristan da enflasyon yüzde 8,5 Senin yönettiğin Türkiye’de yüzde 61. Orban’dan medet umma. Sizi sandıkta Orban da kurtaramaz.

Bir de arkadaşlarınıza “Bizim bir üçlümüz vardı, unutmayın” demişsiniz. Sizin unuttuğunuz çok üçlünüz, dörtlünüz, beşliniz var. Hatırlatalım. 3 Y ile mücadele edeceğiz diyerek geldiniz, ülkeyi yoksulluğa, yasaklara ve yolsuzluklara ezdiren bir hükümet olarak Çekip, gidiyorsunuz. 3Y elde kaldı. Bu sefer, 4 parmağınızı havaya diktiniz. Rabia diye bağırarak ülkemize milyonlarca sığınmacıyı yığdınız. Bu milletin milyarlarca dolarını harcadınız. Onu da şimdilerde unuttunuz.

Bugün bu ülkenin başkentinde, bir IŞİD evinde 3 yıldır rehin tutulan genç bir kadın, Kanada’daki akrabalarının ödediği fidyeyle serbest kalıyor. Sınır namustur.

"MİLLET ETİ GÖRSE BİLE BAYRAMDAN BAYRAMA GÖRÜYOR"

Ama sınırlarımız yolgeçen hanı oldu. Bir de çok sevdiğiniz 5’li çeteniz var. Milletin bugününe çöktüğünüz yetmedi, bu beşli çeteyle yarınına da çöktünüz. Bugün bu ülkede artık yoksulluk değil, Açlık var. Millet eti, sebzeyi unuttu.

Ama bu ülkenin kifayetsiz Tarım Bakanı, “Vatandaşlarımız ete olan ilgisini kesmesin” diye Milletle alay edebiliyor. Millet eti görebilirse, bayramdan bayrama görüyor. Bu atama bakanın bahsettiği ilgi olsa olsa platonik bir ilgi olabilir. Bugün bu ülkede çocuklar yatağa aç giriyorsa, sebebi Saray ve Saray beslemelerinin Sınır tanımaz aç gözlülüğüdür. Çocukların yatağa aç girmesi, büyüme ve gelişme sorunlarına neden oluyor.

"ÜLKEMİZDE HER 4 ÇOCUKTAN BİRİNİN KİLOSU ÇOK DÜŞÜK"

Bugün ülkemizde her dört çocuktan birinin kilosu çok düşük. Her beş kız çocuğundan dördü, her dört erkek çocuğundan üçü kansızlıkla mücadele ediyor. Çocuklarda kansızlık görülme sıklığı Avrupa’nın 4 katı kadar. Bir nesli kaybediyoruz. Çocuklarımızın yeterli beslenme hakkı, artık milli öncelik, milli meseledir.

İşte bugün Sayın Genel Başkanımız, Kadın milletvekillerimiz ve Kadın Kolları Başkanımızla beraber, Ülkemizdeki çocuklarımızın açlığına dikkat çekmek için, Et ve Süt Kurumuna gitti. “Öğün atlamak zorunda kalan çocuklarımızın Kursağından et ve süt geçsin” dedi. Beşli çeteye verilen milyarlarca doların binde biriyle, Ülkede açlık sorununun biteceğine işaret etti.

Genel Başkanımıza bugün kapatılan kapılar, Aslında bu yavrumuzun yüzüne kapatıldı. Ülkenin gerçek sorunlarını karartabilmek için, Artık sadık savcılarıyla, hâkimleriyle, Genel Başkanımızın sesini kısmaya cüret eder oldular. Ama ne yaparlarsa yapsınlar… Genel Başkanımızın söylediği gibi, Biz milletimizin hakkını, hukukunu, Sonuna kadar korumaya devam edeceğiz. Kararlıyız. Milletimiz sizin ülkeyi nasıl çöpe, Çukura, çamura batırdığınızı görüyor. Milletimizin dertlerine nasıl bigâne kaldığınızı ibretle izliyor.