CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, Sakarya’da gençlerle sohbetinde sözlerini şöyle sürdürdü:

"Herkes elektriği kesik yaşayabilir. Ama saray, elektriği kesik yaşayamaz. Milletin itibarı değil de sarayın itibarı söz konusu. Herkes açlık içeresinde yaşayabilir. Ama o, manda yoğurdu ile geceleri beslenmesi gerekiyor. Biz geldiğimizde, saray anlayışı diye bir anlayış olmayacak. Türkiye’nin itibarı kendi ülkesidir ve milletidir. Milleti açken bir ülkenin itibarı olmaz" dedi.

CHP Grup Başkanvekili ve Sakarya Milletvekili Engin Özkoç, Sakarya’da gençlerle sohbet etti. Gençlerin sorularına yanıt verdiği videoyu sosyal medya hesabında yayınlayan Özkoç, mesajında; “Güneşli bir hafta sonu Sakarya'da gençlerle buluştum. Onları dinledim, sorularına cevap vermeye çalıştım... Devrimlerin, cumhuriyetin sahibi ve bekçisi gençlerimize, benimle fikirlerini paylaştıkları için teşekkür ediyorum” dedi. Özkoç’un gençlerin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

“9 MİLYON MÜLTECİ, TÜRKİYE TOPRAKLARINDA: (Mültecilerle ilgili soru üzerine) Ben bir mülteciyim. Kafkas asıllı bir göçmenim. Yaşadığım ülkede benim atalarıma; savaşı kaybettiler ve orada büyük zorluklar yaşadılar. Ondan sonra bir anlaşma yapıldı ve bu güzel ülke bizi kabul etti. Bizi kucakladı, yaralarımızı sardı. Biz hep beraber bu ülkede yaşayanlar nereden geldiysek gelelim bir Kurtuluş Savaşı verdik hep birlikte ve emperyalizme karşı yeni bir ulus yarattık; Türkiye Cumhuriyeti, Türk ulusunu yarattı. Mustafa Kemal Atatürk böyle bir üst kimlik olarak koydu. Bu ülkenin hepimiz yurttaşı olduk. Ama emperyalizm durmadı, Büyük Ortadoğu Savaşı işte bu savaş, Arap Baharı diye bize yutturdukları işte tam da bu. Ondan dolayı da sürgünler yine oldu. İnsanlar hayatlarını kurtarmak için kaçtılar. Avrupa kapılarını kapattı Türkiye’ye dedi ki; ‘biz size para verelim biraz siz göçmenleri alın orada tutun bizim tarafa geçmesinler’ dediler. Biz de yanlış bir politika uyguladık. Uluslararası camiada doğru bir diplomasi uygulamadık. Maalesef birkaç ülkenin şu anda 9 milyon mülteci Türkiye topraklarında ve girişleri kontrollü bir giriş olmadı. Osmanlı zamanında bile böyle değildi. Yerleştirilmeleri kontrollü değil. O da tabi oradaki demografik yapıyı bozuyor. Bu açıdan sıkıntılar yaşıyoruz. Birden, bir ülkeye 9 milyon kişi girince; bu o ülke için büyük bir sıkıntıdır. Onlarla ilgili bir göçmen politikası, bir sığınmacı politikası üretemedi.

CHP HER GÖRÜŞTEN İNSANI DAVET EDİYOR: Akdeniz’in karanlık sularında vatan aradılar. Dünyanın en zor şeyidir vatan aramak, her şeyimizi kaybedelim sahip olduğumuz vatanı asla kaybetmemeliyiz. O bizim için her şey. Bazen aç kalabiliriz gerçekten ama vatanımız var, tok kalabilmek için ekebileceğimiz topraklar var. Bazen çaresiz kalabiliriz ama vatanımız var, başımızı koyacak evimiz gibidir vatan. Ben böyle bir vatanın çocuğu olduğum için çok seviniyorum. Böyle bir vatanın siyasi partisi üstelik de 100 yıllık bir siyasi partisi kendi içine kabul edecekleri ile etmeyecekleri arasında kaygı duymamalı. Neden? CHP her görüşten insanı kendisiyle birlikte yol yürümeye davet ediyor. Biz ne istiyoruz? Altı tane ok var, diyoruz ki biz milliyetçiyiz; milliyetçi birisi başka bir siyasi partide kendisini başka türlü tanımlıyorsa, yani çok özür dilerek söylüyorum kafa tasçı bir yaklaşımı olmuyorsa, ırkçı bir yaklaşım olmuyorsa; milliyetçilik bir Türkiye milliyetçiliği ise kucaklayan bir milliyetçik ise biz milliyetçiyiz. Birliket olabiliriz, beraber yol yürüyebiliriz; ülkemiz için. Siyasi parti kendi ülkesinin koşullarına uygun bir şekilde büyümeli, gelişmeli. Büyüyebilmesinin tek imkanı farklı görüşlerde olan insanlarla kucaklaşabilmesi.

KENDİSİNE GÜVENEN YAPILAR, BÜYÜMEDEN KORKMAMALI: : Biz halkçıyız aynı zamanda. Diyoruz ki; halkların kendi içerisinde özgürce, kendi kimliklerini yaşatabilmeleri, kendileriyle ilgili yaşam tarzlarını belirlemeleri, konuşmaları, kültürü… Bunları gerçekten geliştirmesini istiyoruz. Devrimciyiz çünkü bizim ruhumuzda var devrimcilik. Mustafa Kemal Atatürk devrimlerle Türkiye’nin yapısını oluşturdu. Her konuda insanlarımıza bir adım daha öteye gidebileceğini söyledi. O yüzden kendisine güvenen yapılar değişimden korkmamalı, katılımından korkmamalı, büyümeden korkmamalı. Önemli olan biz yeterince kendimize güveniyor muyuz? Önemli olan biz, sahip olduğumuz görüşlere; gerçekten altını doldurarak inanabiliyor muyuz? Buna bakalım. O zaman göreceksiniz ki her gelen bizi daha çok büyütecektir. Bugün gelip de buraya oturan Engin Özkoç ile buradan kalkan Engin Özkoç, aynı Engin Özkoç olmayacak. Sizler de öyle olmayacaksınız. Aslında değişerek kalkacağız buradan, bu herkesin hakkı.

KAFAMIZA KOYDUK; EMEKÇİ, İŞÇİ SAYGIN OLMALI: (Liyakat sorunu) Liyakat kelimesinden çok korkuyorum. Bunu Genel Başkanımla da paylaştım. Ama Genel Başkan bana çok güzel bir şey söyledi. Ben ilk önce şöyle diyordum; mesela doktorsun liyakatin var, makine mühendisisin liyakatin var. Ben diyordum ki; biz liyakat, liyakat diyoruz. 100 binlerce kişinin liyakati yok. ‘Sen öyle mi düşünüyorsun’ dedi bana; ‘Sadece doktor, mühendis olunca mı liyakat sahibi olunur?’ İyi bir emekçi liyakat sahibi değil midir? Kendi işini iyi yapan bir simitçi liyakat sahibi değil midir? Çok etkilendim. Öğrendik, biliyoruz, kafamıza koyduk; emekçi, işçi saygın olmalı. İşçiye sordukları zaman ne iş yapıyorsun deyince; işçiyim, motor ustasıyım, tornacıyım derken kendiyle gurur duyarak bunu söylemeli ve alın terini bu devlet bu ülke onun karşılığını vermeli. O da herkes gibi bu ülkede huzurlu ve mutlu yaşamalı.

YÖK DENİLEN BİR BELADAN GENÇLERİN KURTULMASI LAZIM: (‘Gençlerin ne zaman söz hakkı olacak?’ sorusu üzerine) Üniversiteler özerk ve bağımsız olacak. Liselerde ve ortaokullarda devletin dayattığı değil aynı zamanda tüm dünya gerçeklerinin tartışıldığı bir eğitim sistemi getireceğiz. Bunu bazı özel okullar şimdi yapıyorlar. Adam oturuyor şu anda dünyanın sorunu ne? Rusya-Ukrayna tartışması var. Çocuklar ortaokulda Putin kim, Ukrayna’nın devlet başkanı kim, Amerika’nın devlet başkanı kim? Onları anlatıyorlar, konuşuyorlar. ‘Bakın böyle bir savaş oluyor, sizin düşünceniz nedir’ diyorlar. Çocuklara soruyorlar. Oradan başlamalı karar verebilme, oralardan başlamalı, öğrenmeliler. Evlerine gittikleri zaman ailesi onlara herhangi bir şey söylediğinde ona; kendi düşüncelerini de ifade etmeliler. Bir kere bu YÖK denilen beladan gençlerin kurtulması lazım.

MİLLETİ AÇKEN BİR ÜLKENİN İTİBARI OLMAZ: (Cemaat ve tarikatlar nasıl bertaraf edilecek’ sorusu üzerine) Biz diktatörlük deyince, insanlar şöyle anlıyorlar; kesen, biçen, öldüren falan… Diktatörlük sadece o değildir. Diktatörlük her şeyi değersizleştirir, içini boşaltır tek değerli olan şeyin kendisi olduğunu düşünür, söyler. Herkes elektriği kesik yaşayabilir ama sarayın bin odalı elektriği kesik yaşayamaz. Milletin itibarı değil de sarayın itibarı söz konusu. Herkes açlık içeresinde yaşayabilir ama o manda yoğurdu ile geceleri beslenmesi gerekiyor. Evet hurma da içine koyması gerekiyor. Biz geldiğimizde şuradan başlayacağız; saray anlayışı diye bir anlayış olmayacak. Yani Türkiye’de var olan bu tablolar milletimizin iyi, milletimizin refah içerisinde yaşama hakkıdır. Türkiye’nin itibarı kendi ülkesidir ve milletidir. Milleti açken bir ülkenin itibarı olmaz.

BİRLİKTE YÜRÜDÜKLERİ, YÜRÜMEYE DEVAM EDİYORLAR: (15 Temmuz’a ilişkin soru üzerine) 15 Temmuz kendiliğinden gelen bir süreç değil, kesinlikle değildir. 15 Temmuz’un oluşabilmesi için bu iktidar elinden gelen her şeyi yaptı. Önce bugün terör örgütü diye anılan Fetullahçı terör örgütünün savıcısının dimdik arkasında durduk. Adil Öksüz, yakalandı, elleri kolları bağlandı. Ondan sonra birileri tarafından serbest bırakıldı, pasaportu verildi, elini kolunu sallayarak gitti. Adil Öksüz’ü yakalayanlarla, Adil Öksüz’ü gönderenler; hala şu anda aynı görüşte olmasalardı, Adil Öksüz yargılanıyordu. Bu ülkede yargılanıyordu. Bunda bir oyun var mı diyorsun ya, eğer sen Bank Asya’ya para yatıran insanlarımızın hayatlarını yok edip terör örgütü lideriyle kucak kucağa beraber olan, sarmaş dolaş olan başta kendisi olmak kaydıyla insanlar bu ülkenin hala yönetiminde bakan olabiliyorlarsa, Cumhurbaşkanı olabiliyorlarsa, en üst bürokrat olabiliyorlarsa; demek ki bunun arkasında başka şeyler var. Bunu herkes çok net biliyor, çok net görüyor ve onlar birlikte yürüdükleri yolu yürümeye devam ediyorlar.

GENÇLER NEREDE OLURSA OLSUN KENDİLERİNE UYGUN BİR İŞ SAHİBİ OLABİLECEKLER: (İşsizlik sorununun çözümü ile ilgili soru üzerine) İyileştirmeye hemen başlayacağız. Sonuç almak aylar ve yıllara tekabül edecek. Ama bir senin yaşadıklarını bu ülkede hiç kimse yaşamasın diye ne gerekiyorsa onu yapacağız ve bedeli neyse onu ödeyeceğiz. Bir anne babanın evladı olarak dünyaya geldikten sonra annesinin babasının ona verdikleri emek, ondan sonra o kişinin kendisine verdiği emek, eğitim öğretim hayatı boyunca daha sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi bomboş kalması, çaresiz kalması bu ülkede yaşayan hiçbir gencin hak etmediği bir şey. Bir daha bu ülkede hiçbir gencin bunu yaşamaması için ne gerekiyorsa o adımları atacağız. Bu ülkenin çocukları; zenginin de fakirin de orta hallinin de hep birlikte okuyacağı, güvenilir; tüm dünyada, ‘tüm dünyada, ben bu okuldan mezun oldum dediğin zaman, benim yanımda çalışabilirsin’ diyebileceği bir eğitim sistemini muhakkak oturtacağız. Ama her şeyden önce insanların kendi hayatlarını yaşayabilmeleri için, bu dünyada üretimi insanların sömüren bir mekanizma halinde büyütmeyeceğiz. İnsanların paylaştığı bir mekanizma haline dönüştüreceğiz. O konuda çok kararlıyız. Siz, bu azim ve kararlılığınızı sürdürürseniz ve hesap sorarsanız, bunu yapmayanlara karşı birlikte kol kola girebilirseniz, o zaman başarabiliriz. Biz söz veriyoruz bunun için. Biz çok kararlıyız, bu ülkede hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi için; hiçbir ailenin çocuklarının aç kaldığını görmemesi için mücadele edeceğiz. Gerekirse bunun bedelini de ödeyeceğiz.

Merkez Türkiye projesi bir proje değil mi? Bu proje nasıl Türkiye dünyanın lojistik üssü olacak? Bu projede neler var? Biz kendi enerjimizi kendimiz üreteceğiz. Ne diyor Kemal Kılıçdaroğlu, Urfa veya Diyarbakır’a; ‘Buradaki çorak araziler güneş tarlası olacak’ diyor. ‘O güneş tarlasından elde ettiğimiz elektrikle insanlar bir ucuz elektriğe kavuşacak, üreten çiftçiden elektrik parası almayacağız’ diyor. Acayip bir proje. Ürettiklerini limanlara ulaştırabilmeleri için demir ağalar kuracağız diyor, uluslararası limanlara açacağız diyor. Ve dünya sadece Türkiye’deki değil, dünya oluşturduğumuz lojistik ağ ile bizim üzerimizden bütün ürünlerini dünyaya pazarlayacak diyor. Gençler nerede olursa olsun kendilerine uygun bir iş sahibi olabilecekler çünkü tarım alanları bunun için bu bereketli topraklar ekilecek. Biz onlardan gübre parasının üstüne KDV, ÖTV vergi koymayacağız, mazot parası yarı fiyatına hatta alım fiyatına alacağız diyoruz. Elektrik parası almayacağız diyoruz. O çiftçi ürettiğini satacak, vergisini ödeyecek; biz onun vergileriyle Hazine’yi dolduracağız. Ama bir gecede, Hazine’deki parayı, bir avuç kişiye vermeyeceğiz.”

ADI ADALET OLUNCA, ADALETLİ DAVRANDIĞINI SANIYOR: (Adalet kavramı üzerine bir soru üzerine) Örneğin, benim adım ‘Adalet’ olsaydı adaletli bir insan olmam için bu yeterli bir şey mi olurdu? Adı ‘adalet’ olunca adaletli davrandığını sanıyor. Kimin için adalet? Kendin ve bir avuç insan için mi adalet? Ülken için ve bu ülkenin insanları için mi adalet? Kimin için kalkınma? Kendin ve saray efradı için mi kalkınma bu ülkenin insanları için mi kalkınma? Tamam bir isim var ‘Adalet ve Kalkınma.’ Ama biz bu soruyu sormalıyız milletçe. Mesela kendi içlerinde suç işleyenleri yargılayabiliyor muyuz? Yargılayamadık. Bakanları yargılayabiliyor muyuz? Yargılayamadık. Evlerinde milyonlarca dolar ayakkabı kutularında yakalananları yargılayabildik mi? Yargılayamadık. Onlar için adalet tecelli etmedi ama herhangi bir suçtan, ufacık bir suçtan üstelik de yoksulluktan kaynaklanan bir suçtan o kişiyi yakalayıp onun üzerinden adaleti tecelli ettirebilmek için polisimizle, jandarmamızla elimizden geleni yapıyoruz.

BENİM DE UMUDUM KENDİ ÜLKEMİN GENÇLERİ: Bu ülkenin insanları sefalet ve yoksulluk içerisindeyken sadece onlara verdikleriyle yetinmelerini talep etti. Ama kendisi bu ülkenin bütün kaynaklarını kullandı. O yüzden sadece onları suçlamıyorum. Eğer bir kötülük varsa, karşısında ‘iyiyim’ diyen insanlar yeterince güçlü durmadıkları için. Kötülük 20 yıldan beri var. Namuslular, namussuzlar kadar güçlü olmalı ve mücadele etmeli. Ben bunları başarabilmek için benim üzerime düşen her türlü sorumluluğu yapmak için gayret ediyorum. Hayatımda hiçbir şey için başım öne eğmedim. Hep başım dik dolaştım. Benim bugün benle sohbet eden arkadaşlarımın da hep başı dik oldu. Benim umudum ne olabilir? Benim umudum Atatürk’ümüzdür. Atatürk’ün umudu kendi ülkesindeki gençlerdedir. Benim de umudum kendi ülkemin gençleri, kendi ülkemin gençleri bugün Sapanca’nın bir bahçesinde oturtup da beni hem kendi bildiklerini hem benim bildiklerimi bir araya getirip bunları tartışabiliyorsa Türkiye için, gelecek için umut var demek.”