Çağlayan'da bulunan İstanbul Adalet Sarayı’nın Atrium alanında bugün bir araya gelen avukatlar ve gazeteciler alkışlarla adliye önüne çıkarak birlikte Adalet Nöbeti tuttu. 116’ncısı yapılan Adalet Nöbeti’ne HDP milletvekilleri Züleyha Gülüm ve Musa Piroğlu da katılarak destek verdi.

“ONUR YÜRÜYÜŞÜNDE ÜLKE TARİHİNİN EN BÜYÜK GÖZALTILARINDAN BİRİ YAŞANDI”

Adalet Nöbeti’nde konuşan avukat Damla Atalay, şunları söyledi:

“Her yıl haziran ayının son haftasında tüm dünya genelinde LGBTİ artıların kendilerini küçümseyen, baskılayan, nefret duyan, şiddet gösteren, karşı çıkan topluma rağmen kendilerine ve birbirlerine sahip çıkmalarını kutladıkları bir dayanışma olan Onur Yürüyüşü’nün bu yıl 20’ncisinin düzenlendiği İstanbul ayağına bir kez daha polis saldırdı. Ve ülke tarihinin en büyük gözaltılarından biri yaşandı. 373 kişi, dünyanın dört bir yanında kutlanan en renkli, en barışçıl eylemlerden biri olan Onur Yürüyüşü’ne katıldıkları için gözaltına alındı, darp edildi, işkence gördü.

Asıl vazifeleri, toplantı ve gösteri yürüyüşünü kullanmak isteyen bireyleri bu anayasal haklarını kullanırken yaşanabilecek her türlü saldırı ve şiddet tehdidinden korumak olan kamu makamları tarafından bizzat anayasal haklarını kullanan kişilere saldırıldı. Barışçıl ve şiddet içermeyen hiçbir eylemin yasaklanamayacağını hatırlatarak sürecin takipçisi olacağımızı bir kez daha bildiriyoruz.”

“HUKUKU GÖRMÜYOR, ARTIK ARAMIYORUZ”

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi Başkanı avukat Çiğdem Akbulut, tutuklu avukatlar ve gazetecilerle ilgili şöyle dedi:

“Cumhuriyet davası tutuklamalarıyla başlayan, tutsak edilen ÇHD'li (Çağdaş Hukukçular Derneği) ve ÖHD'li (Özgürlük için Hukukçular Derneği) meslektaşlarımız başta olmak üzere öncelikle savunmaya yönelik saldırılara karşı her daim varlığını sürdüren, temel haklarımıza, insanca yaşam talebimize, doğa talanına karşı coğrafyanın her noktasından ses olan adalet nöbetinin 116’ncı haftasındayız. Tıpkı Gezi kararında olduğu gibi 16 Haziran'da 16 Kürt gazetecinin Diyarbakır'da tutuklanmalarına dair kararda da hukuku görmüyor, artık aramıyoruz da.

“HEP BİRLİKTE MÜCADELEDE OLACAĞIMIZI BİR KEZ DAHA DUYURUYORUZ”

Ve hukuk da yine bu uygulamada siyasi bir şiddet aracı olarak kullanılmıştır. Ülkenin bambaşka noktalarından, bambaşka konularda gibi görünse de Gezi kararı da Diyarbakır'daki gazeteci tutuklanmalarında da sansür yasasında da hedeflenenin yalnızca direnenler ya da gazeteciler değil, halkın tamamına yönelik bir tehdit olduğunu görmek, anlamak ve duyurmak zorundayız. Tüm bu baskı ve sindirme politikalarına karşı gasp edilen özgürlüğümüzden ve haklarımızdan doğan öfkemizle, bitmeyen umudumuzla her daim hep birlikte mücadelede olacağımızı bir kez daha duyurmak istiyoruz.”

“GAZETECİLİK FAALİYETLERİ SUÇ SAYILIYOR”

Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformun Başkanı Nezahat Doğan da konuşmasında gazetecilerin de artık haberin öznesi haline gelmeye başladığını belirterek, şunları söyledi:

“Aslında biz gazeteciler bugün burada değil, o tarafta yer alarak haberi yazdırmaktır bizim görevimiz. Ama bugün ne hukukçular adliyelerde hak savunuculuğu yapıyor ve hak arıyor, ne de biz gazeteciler alanda ve sahada haberleri ve gerçeği takip eder hale geliyoruz. Haberin öznesi olmaya başladık. Bu AKP ve MHP iktidarının son dönemlerde özellikle baskı politikalarıyla hem hak ihlalleri hem cezaevlerinde işkence hem gazetecilerin görev yapma ve sahada gerçeğin peşinde koşması adına yapılacak bütün eylemlerini, işte Diyarbakır'da 16 Kürt gazeteci arkadaşımızın gözaltına alınıp, 8 gün gözaltında tutulması ve ardından tutuklanmasıyla aslında gazetecilik faaliyetlerinin suç sayıldığını gördük. Çünkü neden? Türkiye'de sistem var olanın görülmemesi, işkencenin görülmemesi, yapılan baskının görülmemesi, özellikle Kürtlere yapılan saldırı, zulmün ve de ötekileştirmenin görülmemesi için de Kürtlere, özellikle Kürt basınına saldırıyı daha da yoğunlaştırdı.

GAZETECİLERİN KALEMİ SUSTURULAMAZ: Biz de adalet nöbetlerine katılıyoruz. Ama bizim işimiz adalet nöbetlerine katılıp konuşma yapmak değil. Var olan Adalet Nöbeti’ni haberleştirmek, sormak, sorgulamak, sorgulatmak ve bizim talebimiz bugünden sonra 16 Kürt gazeteci arkadaşımızın serbest bırakılması, hukuksuzluğun giderilmesi. Bütün bunlar içerisinde ortak dayanışmayı sağlamamızın önemi büyük. O yüzden biz diyoruz ki bugün burada Adalet Nöbeti’ndeyiz yarın başka yerde Adalet Nöbeti’ndeyiz. Diğer yerde adaleti aramak için eylemlerde olmaya, bir arada olmaya devam edeceğiz. Çünkü biz gazetecilerin kameraları kapatılmaz, kalemleri susturulmaz, o yazılar, o gerçekler kamuya hakikat olarak ulaştırılacak.”