haberfoto-5Kahramanmaraş'ta 1978 yılında 111 kişinin öldürüldüğü, yüzlerce kişinin yaralandığı ve göç nedeniyle kentin demografik yapısının değiştiği büyük bir katliam yaşandı. 

12 Eylül darbesine zemin hazırlamak üzere tezgahlanan provokasyonlardan biri olarak olarak tarihe geçen Maraş Katliamı, yalan bir propaganda üzerinden kentteki Alevi nüfusu hedef aldı. 19 Aralık 1978 günü başlayan ve 7 gün süren Maraş Katliamı’nda resmi rakamlara göre 100'den fazla kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı, 210 ev, 70 işyeri tahrip edildi. Resmi olmayan beyanlara göre ise hayatını kaybedenlerin sayısı 500’ün üzerindeydi. Katliamla ilgili 804 kişi hakkında dava açıldı; sanıklardan 29’u idam, 7’si müebbet hapisle, 321 kişi de 1-24 yıl arasında hapisle cezalandırıldı.

ALEVİLERE AİT EVLER YAKILDI

Esas olarak Alevileri hedef alan katliam ile ilgili olarak Millî İstihbarat Teşkilatı raporlarında, katliamın başlangıcında “Kürt meselesi”nin de etken olduğu ifadesi de yer aldı. Katliamın başlangıcı 19 Aralık'ta kentteki Çiçek Sineması'na, o dönemin ülkücü propaganda filmlerinden biri olan “Güneş Ne Zaman Doğacak”ın gösteriminde bir ses bombasının atılmasıyla başladı. Bombanın Ülkücü Gençlik Derneği Kahramanmaraş Şube Başkanı Mehmet Leblebici ve ikinci başkan Mustafa Kanlıdere'nin talimatları ile ülkücü bir genç olan Ökkeş Kenger tarafından atıldığı sonradan ortaya çıktı.

Bu provokasyonun ardından kalabalık sağcı bir grup ile Türkoğlu ilçesinden gelen bir grup ülkücü Cumhuriyet Halk Partisi il merkezine, PTT ve Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) binalarına saldırdı. Alevilerin gittiği bir kahveye bomba atıldı, 21 Aralık günü 2 devrimci öğretmen okuldan evlerine giderlerken arkadan sıkılan kurşunlarla katledildi. Öğretmenlerin cenaze töreninde ise kitlesel saldırıların fitili ateşlendi. Kentte dinmek bilmeyen saldırıların 24 Aralık'ta güvenlik görevlilerine yönelmesi üzerine “halkla çatışmayı önlemek” bahanesiyle kentteki bütün polisler görev dışı bırakıldı. Ülkücü gruplar bu kararın ardından saldırılarını yoğunlaştırdı. Kente daha sonra Kayseri ve Gaziantep'ten askeri birlikler gönderildi.

YARGILAMA SÜRECİ

Maraş Katliamı ile ilgili olarak çoğu ülkücü olmak üzere toplam 804 kişi hakkında dava açıldı. Sıkıyönetim mahkemelerinde görülen davalarda sanıklardan 29'u idam, 7'si müebbet, 321'i de 1-24 yıl arasında hapis cezalarına çarptırıldı. İdam ve müebbet dışında hapse mahkum edilenlere 1/6 oranında indirim uygulanarak cezalar azaltıldı. Sıkı yönetim mahkemesinin idam kararları da Yargıtay tarafından bozuldu. Hapse mahkum edilenlerin cezaları ise 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu ile ertelendi. Hükümlülerin tümü serbest kaldı. Katliamın müdahil avukatları Ceyhun Can 10 Eylül 1979'da, Halil Sıtkı Güllüoğlu 3 Şubat 1980'de ve Ahmet Albay 3 Mayıs 1980'de öldürüldü.

**

Katliamın tanığı “Maraş Kıyımı” kitabının yazarı Aziz Tunç, gazeteci Müjgan Halis’le yaptığı röportajda, Maraş'ın tarihsel olarak özgünlüklerine, Kürt ve Ermeni geçmişine dikkat çekerek, "Maraş özellikle Ermeni soykırımı ve Ermeni uluslaşması açısından çok önemli bir şehirdir. Sadece Ermenilerin yaşadığı ve özerklikle yönetilen, bugün adı Süleymanlı olarak değiştirilmiş olan Zeytun, Maraş’a bağlıydı. Maraş’ın içinden de Ermeniler oldukça güçlü bir toplumsal ve örgütsel yapıya sahiptiler ve diğer halklarla birlikte yaşıyorlardı." diyor.

Tunç, Maraş'ın neden seçildiğine dair de şunları söylüyor:

"Birden şehrimize kirli kanlı karanlık unsurlar dolaşmaya başladılar. Ama bu katliamcı unsurların Maraş’a gelmelerinden önce de Maraş’ı kana bulamak isteyenlerin katliam hazırlıklarına başladıklarını görüyoruz.

Atom Enerji Kurumu’nda bombalı paketler yapılmış, bunlar ilgili şehirlere gönderilmişti. Bu bombalardan birisi Malatya’da patlamış, belediye başkanı ve ailesinde üç kişi katledilmişti. Aynı bombanın bir benzeri Pazarcık’a gönderilmişti

Maraş’ın içinde de katliamın hazırlıkları sürdürülüyordu. ETKO çetesi birçok yere saldırı yapmış birçok ev, işyeri ve kurumu bombalamıştı. Bunlardan birisinde Gijik Dede (Sabri Özkan) katledilmiş, bir öğretmen yaralanmıştı.

Katliamın mekanizması kanlı karanlık tuzaklarına devam etmiş, kasım ayında ÜGD (Ülkücü Gençlik Derneği) kurdurulmuş, katliam güruhunun hazırlanmasının bir adımı daha atılmıştı.

“Bir film gelir şehre” der ya şair, Maraş’a da 16. Aralık’ta bir film gelir. Ancak bu film, şiirde olduğu gibi güzellikler, özlem ve sevgi adına gelmez. Tam tersine kanlı bir katliamın başlangıç vuruşu için getirtilir ve oynatılır. Ancak ticari bir amaç taşımadığı belli olan bu filmi kimin getirip oynatma talimatı verdiği, karanlık bir muamma olarak kalır. Bu film, Cüneyt Arkın’ın başrolünü oynadığı, “Güneş Ne Zaman Doğacak” adlı kaba ırkçı propaganda yapan bir film."

Türkiye'nin Kara Lekesi: Maraş Katliamı

Tunç, yaşanan vahşetin detaylarına dair sadece birkaç örneğin bile öğretici olduğunu belirtiyor:

"Katliamları sadece kaba vahşetle anlatmak eksik olur. İnsanlığa ve insana ait olan bütün değerlerin katledilmesinin adı katliamdır. O nedenle elbette sayısız vahşetin içinden geçilmiştir. Döndü Ünver’i yedi buçuk aylık, Esma Suna’yı dokuz aylık bebeğiyle birlikte katletmişlerdir. Ali Traş’ı parçalara ayırıp kazana akıttıkları kanında kaynatmışlardır. Tecavüzler, çocuklara el koymalar, ıssız arazide yaşlı dede Mustafa Acinikli’nin katledilerek cesedinin toprağa saklanması, katledilmiş olan iki insanın cesedinin yok edilmesi, katledilmiş insanların mezarlarının kayıp olması gibi sayısız insanlık değerleri yok edilmiştir."

Yüzlerce kişinin katledildiği katliamdan sonra yaşanan Alevi göçü, katliamın önemli sonuçlarından biri. Şöyle anlatıyor Aziz Tunç:

"Maraş katliamıyla birlikte Maraş’ta yaşayan özellikle Kürt ve Türk Aleviler Maraş’ı hızla terk etmişlerdir. Katliamdan sonra köylerine dönen Aleviler, Maraş’ta  güven içinde yaşamanın imkânsızlığına karar vererek Maraş’tan ayrılarak yurtdışına çıkmak zorunda kalmışlardır.

haberfoto-4

Katliamdan dolayı Maraş’ı terk edenlerin mal varlıklarına büyük ölçüde el konmuş, arsaları evleri gasp edilmiştir. Aynı durumun Ermeni Soykırımı’nda da yapıldığı bilinmektedir. Ancak şu farkın da bilinmesi önemlidir: 1978 Maraş Katliamı’nda el konulan evler, arsa ve maddi değerler Ermeni Soykırımı’nda el konulan mal varlıklarıyla ölçülebilecek düzeyde değildir. Aleviler sonuçta henüz yeni gelmişlerdi ve büyük çoğunluğu yoksuldu. İşlerinde çok az işveren bulunuyordu. Çoğunluğunun mal varlığı bir gecekondu, bir ev ya da arsaydı. Nakit varlıkları da çok fazla değildi. Ancak bu gerçek katliamcıların el koyma tutumlarını, yağmacılıklarını ve gasp etme politikalarını hafifletmez, değiştirmez."

Tunç bugünün Maraş'ını ise şöyle tarif ediyor:

"Maraş’ın yüzyılın başında 17 kilisesi, çok sayıda Ermeni okulu, Ermeni hastanesi bulunuyordu. Ermeniler ve diğer Hıristiyan halkların devletle olan ilişkilerini devlet kurumlarında yer alan Ermeniler yürütüyordu. Zeytun, Ermenilerin özerk olarak yaşadığı ve kendi kendilerini yönettikleri bir yerleşimdi.  Zeytun, Ermeni kaymakam, Ermeni belediye başkanı, Ermeni askeri ve güvenlik gücü olan özerk bir şehirdi.

Bugünün Maraş’ı ise büyük bir karanlığa hapsedilmiş durumda. Seçim çalışmalarında çok yakında izleme olanağım oldu. Katliamla yaratılan korku, tedirginlik, güvensizlik ortamı Maraş’ı zehirlemiş bulunmaktadır. Maraş’ta yaşayan bir avuç harami dışında hiç kimse sağ ve sağlıklı değil; herkes yaralı, herkesin bir yanı eksik.

Katliam, her türlü insan haklarını ve demokratik hak talep etme olanağını ortada kaldırmıştır. Böylece ortaya çıkan korku iklimiyle dehşetli bir güvensizlik ve sınırsız bir sömürü ortamı doğmuştur."