Independent Türkçe’nin haberine göre,  AYM’nin yaptığı basın duyurusunda davanın konusu şöyle özetlendi:

Başvurucu özel bir şirkete (alt işveren) bağlı olarak Halk Sağlığı Müdürlüğü’nde belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışmıştır. Başvurucu sosyal paylaşım sitesindeki hesabından taşeron işçilerin gördüğü baskıları ve yöneticileri konu eden "Ey insan müsveddeleri, yönetici bozuntuları..." ifadelerini de içeren kişisel bir paylaşımda bulunmuştur. Bu paylaşımdan dolayı bazı Kurum yöneticileri başvurucudan şikâyetçi olmuş ve açılan davada asliye ceza mahkemesi başvurucunun mahkûmiyetine karar vermiştir. Anılan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesi üzerine alt işveren tarafından başvurucunun iş akdi sona erdirilmiştir. Başvurucunun alt işveren ve kurum aleyhine açtığı işe iade talepli tespit davası iş mahkemesi tarafından reddedilmiştir. Başvurucunun söz konusu karara ilişkin istinaf başvurusu bölge adliye mahkemesince, temyiz talebi de Yargıtay tarafından reddedilmiştir.

Başvurucunun “taşeron şirkete bağlı olarak bir kamu kurumunda görev yaparken kurumun yöneticileriyle ilgili sosyal medya paylaşımından dolayı iş akdinin feshedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürdüğü” ifade edilen kararda mahkemenin değerlendirmesi özetle şöyle oldu:

Başvurucu, alt işverene bağlı olarak Kurumda çalışmasının yanı sıra kamu kurumunda çalışan taşeron işçilere yönelik faaliyet gösteren bir derneğin genel başkanlığı görevini de sürdürmektedir. Bu bağlamda başvurucunun taşeron işçilere ilişkin meselelerde bildireceği görüşlerin taşeron işçi kimliğinin ötesinde yürütmekte olduğu dernek başkanlığı görevinin de bir gereği olarak -temsil ettiği sivil toplum kuruluşunun ilgi alanındaki- toplumsal meseleleri de kapsadığı kabul edilmelidir.

Başvurucu, paylaşımında genel nitelikli "yönetici" kavramını kullanmış ancak sözlerinin belirli bir kimseyi hedef aldığına yönelik herhangi bir ifade kullanmamıştır. Mahkemeler ise başvurucunun taşeron işçi olmasını ve ceza davasına katılanların da başvurucu ile aynı Kurumda yönetici olmasını gerekçe göstererek sözlerin muhataplarından bir kısmının Kurum yöneticileri olduğunu kabul etmiştir. Derece mahkemelerinin başvurucunun asıl amacının kurum yöneticilerini küçük düşürmek olduğunu kabul etmesi ancak başvurucunun kullandığı kelimelere onun verdiği anlamın ötesinde anlamlar yüklemesi ile mümkün olmuştur.

Kaldı ki başvurucu, kullandığı ifadelerde taşeron işçilere yönelen baskının ancak "yöneticilik ve insanlık vasıfları taşımayan kişiler" tarafından yapılabileceğini iddia etmiş; eleştirilerini abartılı bir şekilde ortaya koymuştur. Anayasa Mahkemesi pek çok kararında ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir. Bu nedenle somut olaya konu ifadeler açısından da Anayasa Mahkemesinin önceki değerlendirmelerinden ayrılmayı gerektiren bir durum olduğu söylenemez.

Nihayetinde derece mahkemeleri, somut olaya konu ifadelerin iş akdinin feshedilmesi gibi son derece ağır ve en son çare olarak düşünülebilecek bir müdahaleye başvurmayı gerektirir nitelikte olduğunu objektif ve ikna edici bir biçimde ortaya koyamamıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.