İYİ Parti, Acil İstikrar ve Kapsayıcı Büyüme Eylem Planı’nı bugün İstanbul’da düzenlediği basın toplantıyla basına ve kamuoyuna açıkladı. Toplantıya Meral Akşener de katıldı. Akşener, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Türkiye’nin tüm şehirlerini ve 900’ün üzerinde ilçesini gezdik. Bazılarınız bizimle seyahat etti, o seyahatlerde bulundu ve en başıyla en sonu arasındaki değişikliğe, evrilmeye özellikle basındaki bu arkadaşlarımız şahit oldular. Önce ben gidiyordum, -yanımda arkadaşlarım var, milletvekili var- ‘İşler nasıl’ deyince bakıyorlardı, basından birileri varsa ‘Harika, Allah razı olsun reisten’ deniyordu. Tam kapıdan çıkarken ‘Abla bir gelir misin’… Geliyordum, ‘Abla ne yapacaksın sen bunu’… Bu arada hiç kimseye hakaret etmeden bir konuşma… 2,5 yıl içerisinde o dükkanların içinde iktidar partisini yermedim, propaganda yapmadım. Buradaki amacımız, seçmen velinimet olsun. Bir bakıyorum, seçmenlerin sahipleri var, adınıza ahkam kesiyorlar. Halbuki seçmen velinimettir. Seçmen, siyasetçileri çözüm üzerinden, kendi dertleri üzerinden rekabet ettirir ve birilerine karar verir.

“SİYASET ANLAYIŞI SEÇMENİN SUÇLANDIĞI BİR DİLE EVRİLDİ”

Seçmenin aldığı tutumu tartışmazsınız, hür iradeyle atılmış oyun sonucunu tartışmazsınız, yani ‘niye beni seçmedin kardeşim’ diyemezsiniz. Seçmen bir karar verir; ‘Siz iktidar olacaksınız, bizi yöneteceksiniz’… Bizim gibi muhalefette olanlara da der ki ‘Siz benim avukatım olacaksınız’. Yıllarca siyaset bu anlayış üzerinden gitti ama sonra birden Taş Devri’ndeymişiz gibi bazen dinozorların olduğu, herkesin birbirine bu nedir acaba diye baktığı, seçmenin suçlandığı bir dile evrildi.

“O KORKU DUVARI YIKILDI”

En aklı başında sorun tarifini ve önerilerini ben, AK Parti’ye oy vermiş esnaftan aldım, ama kapının içinde, insanlar çıktıktan sonra; çok ilginçti. Biz, öğrenmeye devam ettik. O dükkanların içerisindeki müşterilerin derdini dinledik ve biz öğrendik. Öğrendikçe üretmeye başladık. Biz ürettikçe dikkat çekmeye başladı ve 2,5 yılın sonunda dükkanlara girdiğimizde, kim videoya alıyorsa, mesela Sayın İsmail Saymaz’ı gördüler, ‘Çek kardeşim, durumumuz bu’ dediler. Artık o korku duvarı yıkıldı.

“ŞEHİRLERE YENİDEN GİTMEYE BAŞLADIK VE O ŞEHRİN İŞ İNSANLARIYLA YEMEKLİ TOPLANTI ZİNCİRİ YAPTIK”

Biz, bir şey daha yaptık bu arada. Ha bire esnaf gezdikten sonra bir şey fark ettik ki ıskalamışız. Şehirlere yeniden gitmeye başladık ve o şehrin iş insanlarıyla yemekli toplantı zinciri yaptık. O toplantılarda da başka şeyler öğrendik. İnanılmaz şeyler öğrendik. Toplantılarda dedim ki ‘Arkadaşlar, bu toplantıların amacı sizsiniz, özne sizsiniz, sizi öğrenmek. Dertlerinizi anlatacaksınız, eleştirilerinizi söyleyeceksiniz ve soru soracaksınız’.

“BİZ, ATATÜRK’ÜN EKONOMİYE, İKTİSADA VE İNSANA DAİR VİZYONUNUN TAKİPÇİSİ OLMAYA GAYRET GÖSTEREN BİR SİYASİ PARTİYİZ”

Bunu niye anlattım, oradan da çok şey öğrendik. Gelinen noktada, bütün bu öğrendiklerimizin çözümlerini sizinle paylaşmak için buradayız. Biz, Atatürk’ün ekonomiye, iktisada ve insana dair vizyonunun takipçisi olmaya gayret gösteren bir siyasi partiyiz. Ne demek istiyorum? Bireysel kalkınma değil bu dediğim. Bireyin kalkınması meselesini yıllar evvel ortaya koyan rahmetli Atatürk’tür. O yıllarda birey diye bir kavram yok, o yıllarda henüz sanayi devriminin sonuçlarının oluşturduğu değer setleri, ‘ver talimatı, al tekmili’ şeklinde.

“ANADOLU’DAN SİYASİ BİR LİDER ÇIKIYOR, BİREYİN KALKINMASINA DAİR BİR VİZYON ORTAYA KOYUYOR”

‘Müşteri’ denilen kavram odakta değil. Ha bire savaş olmuş; açı doyurmak, çıplağı giydirmek zorundasınız. Anadolu’dan siyasi bir lider çıkıyor, bireyin kalkınmasına dair bir vizyon ortaya koyuyor. Bugün çok komik bir durumdayız; partili cumhurbaşkanlığı, yani şu bardağın nereye konulacağına dair evrakı imzalamak zorunda. Her şey bir kişide. Bir kişinin her şeye karar verdiği bir ülkede ne demokrasi ne hukukun üstünlüğü ne adalet söz konusu olur. Ne de dış politikada rasyonel, gerçekçi ve karşılıklı ülkelerarası bir ilişkiler biçimi olur.

“SÜREKLİ SEVGİ TALEP EDEN BİR PSİKOLOJİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ. BÖYLE BİR DIŞ POLİTİKA OLAMAZ”

İnsanlar, dış politikada birbirleriyle ‘beni seviyor, değerli dostum, kadim dostum’… Ya arkadaş, bu nasıl bir psikolojidir? Sürekli sevgi talep eden bir psikolojiyle karşı karşıyayız. Bireysel ilişkilerde sevgi de olsun, anladım da mesela beni konuşuyorsunuz, ‘Beni seviyor mu’ diyor. Böyle bir dış politika olamaz. 23 trilyon dolarlık bir çerçevede yaşıyoruz. 7 trilyon dolar ilk sınırlar; sonrası, Avrupa’yı da kattığımız zaman 23 trilyon dolar. Biz ne için kavga ediyoruz? Ne için o kavgaların sonunda çırak çıkıyoruz? O kavgaların sonunda Türkiye her seferinde zarara uğruyor.

Bugün Suriyeli sorunu olan bir ülke halindesiniz ve bu sorunun sebebi olan hakkında kimse bir şey konuşmuyor, özne Suriyeliler. Beşer Esad, ne için oldu ‘Esed’? Bu savrulmaların, bu tuhaf psikolojilerin ve bu tuhaf yönetim anlayışının ve çok ilginç bir biçimde içinde yaşadığımız partili cumhurbaşkanlığı sisteminin getirdiği sonuçlar bunlar. Biz ne diyoruz; ekonominin patronu güvendir.

“BİRİNCİ ÖNCELİĞİMİZ BU SEÇİMİ KAZANMAKTIR”

Bizim söylediğimiz şey; gerçekçi, hukukun üstünlüğüne dayanan; liyakat, şeffaflık; kayrılmanın olmadığı, israfın olmadığı, yani Türk Telekom mevzuundaki gibi ‘Ahbabımdır, ayıp olur’ deyip 24 milyar TL’yi Haririlerin cebine koymayan; ilkelerin, kuralların, kurumların ilan edildiği ve herkesin ona uyduğu bir Türkiye. Bunun yolu da elbette öncelikle bu ucube sistemden kurtulmaktır. Türkiye bunları hak etmiyor, 5 bin yıllık tarihi bunu hak etmiyor. Ama inşallah hep birlikte, bütün farklılıklarımızı enerjiye çevirip müştereklerimize sımsıkı sarılarak biz, gelecek ilk seçimde, artık 2023’te mi olur, daha önce mi olur onu bilmiyorum, o zaman birinci önceliğimiz bu seçimi kazanmaktır. Bunu da hep birlikte başaracağız.”