6 yıl 6 ay kaldığı cezaevinden önceki gün tahliye edilen Türfent, “Ülkemizde basın özgürlüğü konusunda ileriye doğru bir gidişten ziyade gitgide kararan bir tablo var. Gerek iktidarın yargı sopasıyla gerek RTÜK eliyle, gerek ilan kesme cezalarıyla, TELE 1 ve Halk TV kanalların karartma cezalarıyla özgürlük kanalı kapatılmak isteniyor. Bugün ülke olarak demokrasi yolunda bir nefes alma ihtiyacı duyacaksak bu ancak basının daha özgürce, insanların daha özgürce düşüncelerini dile getirmesiyle mümkün olabilir” dedi.

Hakkâri Yüksekova’daki sokağa çıkma yasakları sırasında yaşananlar ile ilgili haberlerinin ardından, 12 Mayıs 2016’da gözaltına alınan, “silahlı terör örgütü üyeliği” suçlaması ile 13 Mayıs 2016’da tutuklanan, OHAL KHK’sı ile kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri Nedim Türfent; “silahlı terör örgütü üyeliği” ve “terör örgütü propagandası” suçlaması ile 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yargıtay, Türfent hakkındaki kararı onadı. Türfent, önceki gün; 6 yıl 6 ay tutukluluğun ardından hakkındaki cezanın infazının tamamlandığı gerekçesiyle, Elâzığ Karakoçan Cezaevi’nden tahliye oldu. ANKA Haber Ajansı’na konuşan Türfent, şunları söyledi:

“ÖZGÜRLÜK HİSSİNİ YAŞAMAK İSTERDİM”

“Ben bunu bir özgürlük olarak tarif edemiyorum. Özgürlük hissini yaşamak isterdim. Bunu her birimiz hak ediyoruz. Özellikle kalemi yüzünden, yazdığı haberler yüzünden, düşünceleri yüzünden dört duvar arasında tutulan her insan dışarı çıktığında özgürlük hissini yaşamayı hak ediyor. Ülkemizde bugün özellikle basın ve ifade özgürlüğü konusunda yaşanan sıkıntılar; insana bu hissi layık görmüyor. İnsan bu hissi dışarıya çıkınca yaşayamıyor. İnsan ne diyeceğini bilemiyor. Ülke olarak bunu hak ettiğimizi düşünmüyoruz.

Cumhuriyet tarihiyle eş değer bir şekilde; ülkemizde insanlar kalemleri yüzünden, düşünceleri yüzünden nice şairler, nice yazarlar dört duvar arasında mahpus yattı. Biz şairlerimize, yazarlarımıza mahpushaneleri neden layık görüyoruz? Neden bu insanlarımızı mahpushanelerle anılagelmek durumunda bırakıyoruz? Bu açıkçası bizim için bir utanç kaynağıdır. Biz bunu artık oradan kaldırmalıyız. Cumhuriyetin yüzüncü yılından bahsediyoruz, asırlık bir Cumhuriyet… Madem Cumhuriyetin yüzüncü yılındayız niye insanlar bu kadar absürt gerekçelerle cezaevinde olsun, niye milletvekilleri, parti genel başkanları, parti üyeleri, avukatlar cezaevinde olsun? Niye Mücella abla, Çiğdem Mater, Selçuk Kozağaçlı niye cezaevinde olsun?

“ÖZGÜRLÜK KANALI KAPATILMAK İSTENİYOR”

Ülkemizde, basın özgürlüğü konusunda ileriye doğru bir gidişten ziyade, gitgide kararan bir tablo var. Gerek iktidarın yargı sopasıyla gerek RTÜK eliyle gerek ilan kesme cezalarıyla, TELE 1 ve Halk TV kanalların karartma cezalarıyla; özgürlük kanalı kapatılmak isteniyor. Bugün ülke olarak demokrasi yolunda bir nefes alma ihtiyacı duyacaksak bu ancak basının daha özgürce, insanların daha özgürce düşüncelerini dile getirmesiyle mümkün olabilir. Fakat maalesef biz bu durumdan çok çok uzaktayız.

Bunu sadece muktedirlerin mevcut uygulamalarına bağlamak da yanlış olur. Bugün eğer bu kadar karamsar bir tabloyla karşı karşıya isek burada gerçekten her birimizin payı vardır. Gerek Türkiye’de gerek uluslararası arenada ifade ve basın özgürlüğü konusunda çalışma yürüten, emek veren, fedakârlık yapan birçok kuruluş söz konusu Kürt gazeteciler olunca, gerçekten çekingen davranıyorlar. Biraz daha cesaretli davranmalarını talep ediyorum. Bunu hak ettiğimizi düşünüyorum. Eğer biz eşitlikten, adaletten bahsediyorsak ilk önce biz kendi aramızda, meslektaşlar olarak bu eşitliği aramızda sağlamak zorundayız.

Cezaevine girdiğim zaman da yazmaya inanılmaz bir inancım vardı. İnancım; destekler, dayanışmalar sayesinde kalemin, kitabın gücü sayesinde gitgide pekişti. Eğer bugün bu yolda daha cesaretli bir adım atarsak iktidar da veya iktidarın sopasını elinde bulunduranlar da gazetecilere, televizyon kanallarına bu kadar pervasızca, pespayece saldırıda bulunamaz. Biraz da bu bizim suçumuz. Kabahatin çoğu bizim.”

NE OLMUŞTU?

Kapatılan DİHA’nın muhabiri Nedim Türfent, Hakkari Yüksekova’da sokağa çıkma yasağının ilan edildi dönemlerde yaşananlara ilişkin haberlerin ardından, 12 Mayıs 2016’da gözaltına alındı. “Silahlı terör örgütü üyesi olmakla” suçlandı, 13 Mayıs 2016’da tutuklandı. Hakkındaki iddianame, tutukluluğunun 300. gününde, 7 Mart 2017’de hazırlandı. Hakkında; “silahlı terör örgütüne üye olmak” ve “zincirleme şekilde, terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla sekiz yıl dokuz aydan 23 yıl dokuz aya kadar hapis cezası istendi. Yargılamanın, 15 Aralık 2017 tarihli beşinci duruşmasında, “silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla sekiz yıl dokuz ay hapis cezasına çarptırıldı. İstinaf Mahkemesi ve Yargıtay, hakkında verilen kararı onadı. Ağustos 2022’de, talebi üzerine Van Cezaevi’nden Elazığ Karakoçan Cezaevi’ne nakledildi. Önceki, hakkındaki ceza kararının infazının tamamlandığı gerekçesiyle, bu cezaevinden tahliye edildi.