Gezi Eylemlerinin "Gönüllü Hekimleri"nden İstanbul Tabip Odası'ndan Dr. Ali Özyurt, İbni Sina Üniversitesine bağlanmak istenilen İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi için, "Cerrahpaşa sadece bir tıp fakültesi değildir. Cerrahpaşa bir organizm adır.Cerrahpaşa bir okuldur. Cerrahpaşa bir ekoldür.Cerrahpaşa bir tarihtir.
[mks_dropcap style="letter" size="52" bg_color="#ffffff" txt_color="#000000"]G[/mks_dropcap]ezi Eylemlerinin "Gönüllü Hekimleri"nden İstanbul Tabip Odası eski Yönetim Kurulu üyesi, TTB Merkez Delegesi Dr. Ali Özyurt, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin İbni Sina Üniversitesine bağlanmasına karşı "Benim Cerrahpaşa’m!" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Kendisi de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin 1987 yılı mezunlarından olan Dr. Ali Özyurt, üniversitelerin bölünmesi yasasına "Ben göbeğimle bağlıyım Cerrahpaşa’ya. O yüzden beni kimse oradan atamaz ve ben de Cerrahpaşa’ma gözüm gibi sahip çıkarım. Onun uğruna dağları aşar, okyanusları geçer, duvarları yıkar, sığınakları parçalar ve gerekirse canımı veririm" diyerek tepki gösterdi: BENİM CERRAHPAŞA'M Ben bir göçmen çocuğuyum. Babam 2. Dünya Savaşı sonrasında zor koşullarında babasını genç yaşta kaybedince geride bakacak bir annesi ve 5 kardeşi vardı. Babam henüz 14 yaşında idi. O zamanlar Trabzon’un Sürmene ilçesine bağlı bir rum köyü olan Gahura’da oturuyorlardı. 1850’lerde Kafkasya’dan göçmüş olan ve Hanım Oğulları adıyla anılan büyük sülalesine yeniden göç yolları görünmüştü. O yüzden köklerimiz hiç bir zaman derinleşmemiştir. 100 yılda bir göç eden bir neslin torunlarıyız biz. Kimbilir 2050 yılında torunlarımız bu kez nereye göç edecekler?  Taşı toprağı altın diye geldikleri İstanbul’da altın bulamayınca taş arayışına girmişler ve ilk olarak 1950’li yıllarda Ümraniye’de bir taş ocağı işletmeye başlamışlar. Ümraniye yerleşime açılınca ocak ruhsatları iptal edilmiş. Bu kez 1960’lı yıllarda Cebeci’de taş ocağı işletmeciliğine başlamışlar. Evimizi de Ümraniye’den Taşlıtarla( Gaziosmanpaşa)’ya taşımışlar. Ben 1962 yılının 31 Aralık gecesi işte o taşlı tarlada doğdum. Babam ekmeğini taştan çıkararak beni okuttu. Kendisi köyünde ilkokul olmadığı ve kardeşlerine bakmak zorunda kaldığı için eğitim alamamıştı. Ancak benim en iyi eğitimi almam için her sabah altıda evden çıkar Cebeci Taş Ocağı’na giderdi. İş tulumunu giyer. Eline 10 kliloluk balyozu alır ve o koca taşları kırardı. Sonra o taşlar kah apartmaların temelinde kah her gün geçtiğiniz yollarda kullanılırdı.  Çocukluğumun İstanbul’u taş ve topraktan ibaretti gerçekten. Babam taş ocağında çalışırken bizler de topraklarda oynardık. Kah toprak sahalarda futbol, kah toprak parçalarında ektiğimiz bahçelerde çelik çomak, kah o bereketli topraklarda yetişen gelincik bahçelerinde saklambaç...  Annem benim göbeğimi Cerrahpaşa’nın ön bahçesine gömmüş. Çünkü benim doktor olmamı çok istiyormuş. Ben uçak mühendisi olmak istiyordum. Ancak annemi kıramadım ve ilk tercihim olan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne 12 Eylül 1981 tarihinde kaydımı yaptırdım. Şimdi müze olan bina o zamanlar öğrenci işleri olarak kullanılıyordu. Beni okula 5251 kayıt numarası ile kayıt eden öğenci işleri sorumlusu Aysel ablayı hiç unutamam.  Her ne kadar İstanbul’da doğmuş olsam bile üniversiteye girene kadar doğup büyüdüğüm ilçenin sınırlarına pek fazla çıkamadım. İstanbul’u tanıdığım pek söylenemezdi.  İşte Cerrahpaşa Tıp Fakültesi beni bir fidan gibi aldı ve bugünlere getirdi. Bu noktaya gelmemde, dünya görüşümüm oluşmasın da, büyük insanlıkla tanışmam da, çağdaşlaşmam da, bilim insanı olmam da, sosyal çevre edinmem de, kültürel çalışmaların içinde yer almam da, sivil toplum örgütleri ve meslek örgütleriyle tanışmam da Cerrahpaşa’nın, Cerrahpaşa okulunun, Cerrahpaşalılığın ve bu ekolün büyük rolü vardır.  O yüzden benim resmi tarihim Cerrahpaşa ile başlar. Cerrahpaşa öncesi hafızamdan neredeyse silinmiştir. Belki unutmak istediğimden belki unutkanlığından eskiye ait çok anım yoktur. Sadece Cerrahpaşa’lı arkadaşlarım vardır ve onlarla 33 yıla yaklaşan bir birlikteliğim hala sürmektedir. Resimdeki güzel kadın Gevher onlardan birisidir. Bizim sınıfın prensesi olan Gevher Devranoğlu-Solakoğlu ile ne zaman karşılaşsak kardeşcesine birbirimize sarılır ve uzun uzun hasret gideririz. Sanki dünmüş gibi 35 yıl önce İkizler kahvesinde geçen bir olay aklımıza gelir ve onu birbirimize anlatır ve çocuklar gibi güler, eğleniriz. Bu ritüel tüm sınıf arkadaşlarımla sürer gider. Her fırsatta bir araya gelmek için can atarız. Buluştuğumuzda ergenlik dönemimize zaman yolculuğuna çıkar ve o zaman tünelinden hiç çıkmak istemeyiz.  Cerrahpaşa sadece bir tıp fakültesi değildir.  Cerrahpaşa bir yaşam alanıdır. Cerrahpaşa bir organizmadır. Cerrahpaşa bir okuldur Cerrahpaşa bir ekoldür Cerrahpaşa bir tarihtir. Cerrahpaşa bir kültür mirasıdır Cerrahpaşa bir külliyedir. Cerrahpaşa bir şifahanedir Cerrahpaşa bir semttir Cerrahpaşa yirmi dört saat yaşayan canlı bir varlıktır Cerrahpaşa bir kokular diyadır. Cerrahpaşa kan kokar Cerrahpaşa can kokar Cerrahpaşa vitamin kokar Cerrahpaşa etil alkol kokar Cerrahpaşa antibiyotik kokar Cerrahpaşa eter kokar Cerrahpaşa çiçek kokar Cerrahpaşa yemek kokar Cerrahpaşa yosun kokar Cerrahpaşa deniz kokar Cerrahpaşa aşk kokar Cerrahpaşa tarih kokar Cerrahpaşa rutubet kokar Cerrahpaşa hayat kokar Cerrahpaşa’da bana çok şey öğretti ve öğretmeye devam ediyor; Cerrahpaşa bana hekimlik sanatını öğretti. Cerrahpaşa bana iyi hekimliği öğretti. Cerrahpaşa bana Deantoloji'yi öğretti. Cerrahpaşa bana insanlığı öğretti. Cerrahpaşa bana vefayı öğretti. Cerrahpaşa bana dostluğu öğretti. Cerrahpaşa bana dayanışmayı öğretti. Cerrahpaşa bana sevgiyi ve saygıyı öğretti. Cerrahpaşa bana usta-çırak ilişkisini öğretti. Cerrahpaşa bana ayakta durmayı öğretti. Cerrahpaşa bana başımı öne eğmemeyi öğretti. Cerrahpaşa bana mutlu olmayı öğretti. Ben bir Cerrahpaşa aşığıyım. Ne kadar uzakta olursam olayım hep aklımdadır Cerrahpaşa. Cerrahpaşa ile yatar Cerrahpaşa ile kalkarım. Ne zaman Cerrahpaşa hakkında bir şey görsem işimi gücümü bırakır ona odaklanırım. Cerrahpaşa ağlarsa ben de ağlarım. Cerrahpaşa gülerse ben de gülerim. Ben göbeğimle bağlıyım Cerrahpaşa’ya. O yüzden beni kimse oradan atamaz ve ben de Cerrahpaşa’ma gözüm gibi sahip çıkarım. Onun uğruna dağları aşar, okyanusları geçer, duvarları yıkar, sığınakları parçalar ve gerekirse canımı veririm. İşte benim Cerrahpaşam...