#dokuz8/@barkinkarsli
Bu yıl on üçüncüsü düzenlenen Karaburun Bilim Kongresi 5 Eylül Çarşamba günü Onur Hamzaoğlu’nun açılış konuşmasıyla başladı. [mks_dropcap style="letter" size="52" bg_color="#ffffff" txt_color="#000000"]L[/mks_dropcap]enin'in 'Ne Yapmalı?' eserinin adıyla 13'üncüsü toplanan Karaburun Bilim Kongresi, HDK Eş Sözcüsü Onur Hamzaoğlu'nun yaptığı açılış konuşmasının ardından oturumlarla devam etti. 'LENİN'İN MARXİZM'E TEMEL KATKISI DEVRİMCİ PARTİNİN SÜREKLİLİĞİ FİKRİDİR' Ahmet Haşim Köse’nin başkanlığında gerçekleşen ilk oturumda, ilk sözü, Lenin’in 'Ne Yapmalı’daki Çağrısı Neydi?' başlıklı konuşmasıyla Çetin Eren aldı. Eren, konuşmasında Lenin’in Marksizme temel katkısının Marx’ın parti sorunundaki eksik görüşlerinin düzeltilmesi olduğunu, devrimci partinin sürekliliği fikrinin Lenin’le birlikte komünist siyasi hareketin olmazsa olmazı haline geldiğini ifade etti. Ne Yapmalı’nın temel sorusunun amatör ve yerel çevrelerin kol gezdiği, revizyonizmin etkisinin giderek arttığı bir dönemde devrimci bir partinin nasıl yaratılacağı sorusu olduğunun altını çizdi. Günümüz Türkiyesi’nde revizyonistlerin kendini leninist, yerel ve amatör çevrelerin kendini merkezileşmiş profesyonel devrimciler örgütü olarak sunduğunu belirten Eren sosyalistlerin devrimciliği meslek edinenlerin örgütünü yaratmak yerine işçi, emek, kitle partisi arayışında olduğu bir dönemde Ortadoğu ve Avrupa gericiliğinin en büyük kalesini yıkma davasını güdenler için Lenin’in Ne Yapmalı’daki çağrısının birincil, ikincil ve hatta çoğu üçüncül yönüyle geçerli olduğunu ifade etti. 'LENİN PROLETER DEVRİMİN BAŞARISINI TÜM KAZANIMLARIN ÖNCÜLÜ OLARAK GÖRÜYORDU' İkinci konuşmacı Ahmet Gül’ün ele aldığı konu son günlerde Lenin ve Rus Devrimi hakkındaki kitaplarıyla Türkiye’de gündeme gelen Lars Lih’in çizdiği Lenin portresiydi. Ne Yapmalı’nın basmakalıp, ders kitabı yorumlarına karşı çıkmak adına Lenin’in aslında Alman Sosyal Demokrat Partisini model alan bir Erfurtçu olduğunu iddia eden Lih’i eleştiren Gül konuşmasında Lenin benimsediği siyaset anlayışı ile dönemin Alman Sosyal Demokrasisi arasındaki en önemli farkın demokrasi mücadelesi hakkında olduğunu ileri sürdü. Alman Sosyal Demokrasisi’nin demokratik hak ve özgürlükler alanının bir muhalefet hareketinin ürünü olarak tedricen genişletilebileceğini savunduğunu belirten Gül buna karşılık Ne Yapmalı’da ve muhtelif diğer eserlerde Lenin’in en basit demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılmasının bile proleter bir devrimin başarısına bağladığını vurguladı. 'SOVYET MARKSİZMİ ANA DİLİNDEN ÇEVİRİLMEDİ' Üçüncü Konuşmacı Fırat Sözeri, Rus Edebiyatının ve Sovyet Marksizminin eserlerinin Türkçe’ye çeviriminde yapılan hatalar üzerinde durdu. Bu hataların en önemli sebeplerinden birinin çevirilerin Rusça’dan değil de İngilizce, Fransızca yahut Almanca’dan yapılması olduğunu ifade eden Sözeri, çevirilerin bireysel değil de en azından kolektif bir ekibin denetiminde yapılmasının çevirilerdeki kasıtlı kimi zaman da niyetten bağımsız çarpıtmaların önüne geçeceğini belirtti. 'GEREKLİ OLAN TEORİ YAPMAK DEĞİL DEVRİMİN TA KENDİSİ' Devrimci Hukukçular adına sunulan tebliğde, Lenin’in Ne Yapmalı’daki çağrısının bir devrim çağrısı olduğu, içine girdiğimiz yeni evrede emperyalistler arası rekabetin keskinleştiği, savaşların, ayaklanmaların arttığı belirtildi. Gerekli olanın devrim yapmak hakkında teoriler üretmek değil devrim yapmayı istemek olduğunu belirten konuşmacı 2008’deki krizden itibaren bu durumun iyice açığa çıktığını ifade etti. 'LENİN'İN ÖNERDİĞİ ÖRGÜTSEL MODEL EVRENSELDİ' Son konuşmacı Çağdaş Yazıcı ise Lenin’in Ne Yapmalı’yı yazarken önerdiği örgütlenme modelinin sadece otokrasinin boyunduruğu altındaki Rusya için geçerli olduğunu savunduğunu ancak 1902- 1920 arasında, özellikle de Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında verdiği mücadele içinde Lenin’in önerdiği devrimci partinin modelinin yerel değil evrensel karakterinin açığa çıktığını, Lenin’in de Sol Komünizm adlı broşürünün başında bunu açıkça belirttiğini savundu. Leninist partinin nasıl olması gerektiğinin Komünist Enternasyonal’in ikinci kongresinde kabul edilen 21 Koşul’da açıkça tarif edildiğini söyleyen Yazıcı, bugünün Türkiyesi’nde sosyal şovenizme, pasifizme karşı 21 koşulda şart koşulan mücadeleyi veren tek bir partinin bile bulunmadığını, bugünün acil görevinin de bu partiyi yaratmak olduğunu ifade etti.