Adana’daki Ekoloji Odaklı Habercilik Eğitimi’ne katılan Türkiye’nin dört bir yanından gelen ekoloji-çevre platformları temsilcileri ve aktivistleri devam eden OHAL’in ekoloji mücadelesini de sekteye uğrattığını belirtti.
dokuz8HABER’in 13 kentten 34 katılımcıyla 19-20 Aralık tarihleri arasında Adana’da gerçekleştirdiği Ekoloji Odaklı Habercilik Eğitimi’nin sonunda katılımcılardan 2017 yılını ekoloji mücadelesi bakımından değerlendirmelerini de istedik. Türkiye’nin dört bir yanından ekoloji-çevre platformları temsilcileri ve aktivistleri geride kalan 2017 yılının değerlendirmesini ve 2018 yılından beklentilerini Dokuz8’den Dilan Şahinbaş

ZEKİ KANAY: "2017 KAYIP YILI"

Diyarbakır’dan geliyorum. Daha önce Dicle Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’nde akademisyendim. KHK ile ihraç edildim. Şu anda çalışmıyorum.

Maalesef bu Kanun Hükmünde Kararnameler sonucu ya da OHAL’in getirilmesiyle aslında bunu hükümet bir anlamda açıkladı; firmalara, büyük şirketlere, onların daha rahat iş yapabileceğini göstermek için getirmişler OHAL’i. Tabii bu maden şirketleri olsun, baraj firmaları oldun hepsine aslında sonsuz bir çalışma alanı bıraktı. Aynı şekilde ekolojistlerin de aktivistlerin de çalışabileceği, eylem yapabileceği alanları da oldukça kısıtladı. Dolayısıyla 2017 kayıp yılı diyebiliriz.

Dönem dönem böyle düşüşler, dağılmalar olabilir. Ama bu hep böyle gidecek değil. Sürdürülebilir bir durum değil. Buna benzer toplantılarla insanların toparlanıp, ekolojistlerin toparlanıp gerçekten sahaya inmesi gerekiyor. 2018’den umutluyum.

ANIL KARADAĞ: "MÜCADELE DEVAM EDİYOR"

Kırklareli Doğaya Dönüş Derneği çok yakın tarihte kuruldu yani 1 yaşında var ya da yok diyebilirim. Kuruluş amacındaki temel esas özellikle gençlerin ve çocukların doğayla iç içe yaşayabilmesi doğaya olan bağlılığını arttırabilmek temel hedefimiz. Bunun haricinde her yaştan insan derneğimize üye olabiliyor.

2017 aslında çok problemli bir yıldı. 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası OHAL yaşadığımız için ekoloji mücadelesi açısından çok önemli büyük başarılar elde edebilmiş değil ama bu güncel sorunlardan kaynaklı bir problem. Ama kaybedilmiş çok aman aman önemli şeyler de yok. Bu mücadele bir şekilde devam ediyor ve bir derlenip toparlanma sürecinde ekoloji mücadelesi verenler.

Açıkcası çok büyük bir beklentim yok. Var olan kurumlar, kişiler, aktivistler bu anlamda çalışmalarına devam edecekler. Bekleyip göreceğiz.

ALİ KALÇIK: "HİÇBİR BİREYSEL GÜÇ, GÜÇ DEĞİLDİR"

Van’dan geliyorum. Van Çevre ve Tarihi Eserleri Koruma Derneği adına katılıyorum. 2005 yılında kurulmuş bir dernektir. İlimizde ve bölgemizde yaşanan çevre sorunlarını gündeme getirmek, sorunların tespitini yapmak ve çözüm kurumlarına dayatma yaparak soruna çözüm bulmak noktasıyla kurulmuş bir dernektir. Bir de yaşadığımız bölgede tarihin izdüşümleri çok olduğundan dolayı yaşanılan tahribatlara da bir nebze açıklık getirmek, ekolojik hareketlere de açıklık getirmek, katkı sunmak için kurulmuş bir kuruluştur.

Son çeyrek yıla baktığımızda ekolojik alanda getirilen hiçbir olumlu bir şey yok. Maalesef 3 temel elementimizin yoğun şekilde kirlendiği, havanın, suyun, toprağın kirlendiği ve yaşanılan 81 ilin 80 ilinin yaşanmayacak kadar kirli olduğu bir ülkede bir coğrafyada yaşıyoruz.

Olumluluk adına bir şey görmüyorum. Havamız kirli, suyumuz kirli, toprağımız kirli, yediklerimiz kirli, biz kirlenmişiz. Hiçbir bireysel güç güç değildir. Örgütlülük temelinde ekolojik demokratik cumhuriyetin oluşabileceği bir ülkede yaşayabilirsek ancak sorunlar çözülür. Benim de beklentim odur. Ekolojik demokratik cinsiyetçi bir ülkenin yaşanabilir bir bireyi olarak benim de beklentim budur. Ama bu da nasıl olacak? Ekolojistlerin, çevrecilerin, demokratların, çağdaş insanların örgütlülük halinde oluşacak bir güçte bu ilkel bağnaz yönetimin yerine geçecek böyle ekolojik canlının canlıya hükmetmediği insanın insana tahakküm etmediği evrensel değerlerin oluştuğu bir dünyada yaşamak istiyorum, beklentim bu.

HASAN YÜKSEL: "ÜLKEMİZ EKOLOJİK BİR YIKIM YAŞIYOR"

Yeşil Artvin Derneği Yönetim Kurulu üyesiyim. Yeşil Artvin Derneği 1995 yılında resmi olarak kuruldu. Kuruluş amacı da şudur: Artvin il, ilçelerinde, köylerinde yaşanan çevre tahribatlarına karşı daha güçlü hareket etmek, daha tek ses çıkarmak amacıyla kurulmuş, dönemin valisinin önerisiyle kurulmuş bir dernektir Yeşil Artvin Derneği.

2016’da yaşananlar, 2017’ye de sadece ekolojik hareketlere değil ülkedeki bütün tahribata neden oldu. Bütün alanlarda; kamusal alanlarda, hukukta, yargıda çevre felaketlerinde, kadın haklarında, çocuk cinayetlerinde, hayvan hakkı ihlallerinde 2017’de maalesef bizler için iyi geçmedi. Özellikle Artvin özelinde Cerattepe örneğini verirsek Cerattepe’de hukuksuz bir şekilde şirket şu anda orada çalışma yapıyor. 2016’da kolluk güçleriyle Cerattepe’ye konuşlanmışlardı sizlerin de bildiği gibi. Şu anda bütün yargı kanallarına rağmen, önceden alınmış yargı kararları hiçe sayılarak şirket şu anda orada çalışma yapıyor ki bu sadece Cerattepe özelinde değil ülkemiz bütünüyle bir ekolojik olarak yıkım yaşıyor, bir tahribat yaşıyor. Hasankeyf’te yaşananlar karşımızda, Karadeniz’deki Yeşil Yol belaları, taş ocakları nükleer santraller, bunları maalesef ki uzatabiliriz. 2017 maalesef bizler için hiç olumlu geçmedi.

2018’de aslında az önce saydığım bu kaybettiğimiz değerler yerine gelirse mesela hukuksal açıdan ekolojik mücadele bizim bir sac ayağımızdı ama maalesef hukuk artık taraflı bir şekilde olmaya başladı. Önce hukukun düzelmesini ülkedeki iç yapı dinamiklerinin düzelmesini ve kazanılan iç yapı dinamikleriyle de birlikte ekolojik olarak yeniden bir baş kaldırış, yeniden bir diriliş umuyorum, ümit ediyorum, inşallah tüm halklar için ekolojik anlamda 2018 tüm canlılar adına iyi olur diyorum.

FUL UĞURHAN: "OHAL KALKARSA ETKİN BİR MÜCADELE YÜRÜTME ŞANSIMIZ OLUR"

Mersin Tabip Odası adına katıldım. Aynı zamanda bir çevre aktivistiyim.  Çevre çalışmalarımızı Mersin Nükleer Karşıtı Platform içinde yürütüyoruz. NKP, 2000 yılından sonra kuruldu. Zaman zaman dağıldı, zaman zaman bir arada oldu ama düzenli olarak nükleer santralin imzasının atıldığı 2010 yılından beri daha etkin çalışıyor. Sivil toplum örgütlerinin bu nükleer karşıtlığı konusunda bir araya geldiği bir platform. OHAL’in varlığı 2017 yılında ekolojik mücadeleyi çok olumsuz etkiledi. Pek çok etkinliğe OHAL bahane edilerek izin verilmedi, daha sert müdahale edildi. Şöyle bir düşündüğümde aklıma gelen herhangi olumlu bir şey yok. Kendi çalışmalarımızda çok etkin nükleer karşıtı bir sokak mücadelesi, alanda mücadele yapamadık. Hukuksal mücadelemizi sürdürdük ama hukukta doğru düzgün işlemiyor. Orada da pek başarı elde edemedik.

Öncelikle OHAL’in kalkmasını umuyorum. Eğer OHAL kalkarsa etkin bir mücadele yapma şansımız olur. Ancak şunun farkında olmak da gerekiyor; hiçbir ekolojik mücadele ekolojik tahribatın yapıldığı bölgedeki yerel halk içinde olmadan başarılı olmuyor. En büyük dileğim sorun yaşanan bölgedeki insanları da bu mücadelenin içine çekmeyi başarabilmek. O zaman 2018’in bütün geçmiş yıllara göre daha faydalı olacağını düşünüyorum bu anlamda.

YAŞAR GÖKOĞLU: "TABİATI VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA YASASI GERİ ÇEKİLMELİ"

Adana Çevre Platformu üyesiyim. 2010 senesinde kuruldu. Değişik çevrelerden gelen ekoloji mücadelesine ilgi duyan arkadaşlar tarafından kuruldu. Ben de kurucularındanım. Daha önce çevre adına mücadele ediliyordu. 89’lardan, 90’lardan itibaren. Ama zamanla çevre ile ekoloji kelimelerinin içerdiği farklılıklar hayata yansımaya başladı. Çevre diye hareket edilince sonuçlarla mücadele ediyorsunuz, sebeplerle değil. Yani bu ekolojik tahribatı yaratan asıl sistem, sistemik şartlar, onları boşverip pet şişe topluyorsunuz filan. Bunları görünce 20-30 seneden beri ben bu mücadelenin içindeyim, biz ekolojistler yavaş yavaş kendimizi birbirimize daha yakın hissetmeye ve eskiden birlikte olduğumuz gruplarla ya da kişilerle farklılaştığımızı fark ettik. Bu farkındalık bizi bir araya getirdi ve Adana Çevre Platformu’nun var oluş nedeni bu.

2017 yılında bu kadar ihtimale karşı mücadele eden nükleer karşıtlığı bu kadar somutlanınca, temel atma, ÇED raporunun hükümet tarafından kabul edilmesi, Rusya ile Türkiye arasında anlaşmaların imzalanması gibi somutluklar taşıdığında bizim de daha somut ileri atılmamız gerekiyordu, “Hayır, istemiyoruz” diye. Bunu başardığımızı söyleyemem. 2017 yılında içimde en büyük hissettiğim eksiklik budur.

Bu mevcut hükümet azgınca insana saldırıyor, doğaya saldırıyor. Ekoloji muhalefetinin ekoloji hareketinin 2018 yılında tek başına parlak sonuçlar alması pek mümkün değil. Bütün toplumsal muhalefetle birlikte ekoloji muhalefetinin ileri adımlar atması gerekiyor. Bunun başarılı olması biraz da bizim performansımıza bağlı. Mesela şimdi 2 defa getirip kanunlaştıramadıkları Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasası altında fiyakalı bir isimle getirdikleri ve elimizde kalan son doğal alanları, sulak alanları sermayenin kullanımına açmayı esas olarak amaçlayan tasarının kanunlaşmaması gibi bir hedef var önümüzde. Bunun için geçtiğimiz Pazar günü 3 gün evvel biz Adana’da 100 kişinin katılımıyla bir basın açıklaması yaptık. Bu tasarı tekrar geri çekilmelidir diye. Mesela ilk hedeflerimizden biri bu olmalı 2018 yılında. Bütçe görüşmelerinden sonra tekrar meclise getirecekler. Bu sırada büyük bir muhalefet örgütleyebilirsek 2018 yılından ilk beklentim bu tasarının tekrar kadük olması ve çevre komisyonundan geri çekilmesi.

REZZAN ŞEBİN: "TORBA YASA O KADAR BÜYÜDÜ Kİ ÇUVALA DÖNDÜ"

Bodrum’dan katılıyorum. Malum büyük şehir olduğu için Muğla’ya bağlıyız. 13 ilçeden ekolojik mücadele veren insanların oluşturduğu çeşitli platformların, derneklerin veya sivil bireylerin oluşturduğu Muğla Çevre Platformu yani MUÇEP adına katılıyorum. Platform olarak 1. yılımızı kutladık. Kuruluş amacımız esas olarak bakanlığın doğal SİT'ler üzerindeki derecelendirme değişikliği kararına ve yanlışlarına karşı bir tepki amacıyla kuruldu.

Aslında kazandırdığı ekolojik mücadelenin giderek yükselmesi bir anlamda olumsuz da bir şey tabii. Keşke mücadele etmemizi gerektirecek konular olmasa. Ama olması nedeniyle bu mücadelede biraz daha da bir birliktelik, örgütlülük oluştu gibi geliyor. Daha bir bilinçlendi insanlar, daha bir farkındalık oluşturdu. Bu anlamda kazanım olarak değerlendiriyorum. Ama dediğim gibi keşke bütün bunlar olmasaydı biz de mücadele etmek durumunda kalmasaydık. Buradan umutsuzluk mesajı vermek istemiyorum ama çok kötü şeyler oldu, çok büyük yanlışlıklar yapılıyor. Yani özellikle ben kendi ilim adına konuşmak istiyorum çünkü orada konuya vakıfım. Ciddi bir yapılaşmanın önü açılıyor. Daha önceden sadece Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın imara açma yetkisi vardı. İşte belediyelerin var. Turizm Bakanlığı özel tahsisler yapıp imara açıyor. O da yetmedi bir de imara açma yetkisi veriliyor. Dolayısıyla durum çok vahim. Yani bunların en başlangıç noktası hepimizin bildiği gibi torba yasadır. Ama artık bu torba yasa o kadar büyüdü ki çuvala döndü. Ne ile nasıl mücadele edeceğiz tabii ki ağırlıklı olarak hukuksal süreçleri de deniyoruz. Davalar açıyoruz. Ama ne getirecek ne götürecek bilemiyoruz ama biz mücadeleye devam ediyoruz.

SİNAN NİRON: "ESKİŞEHİR'İN GÜNDEMİ ALPA OVASI"

Eskişehir’den Demokrasi İçin Dayanışma Platformu adına katılıyorum. Önceleri Eskişehir’de hayır çalışmaları sırasında biz Eskişehir Hayır Platformu olarak oluşturmuştuk bu platformu. Ben platformu oluşturanlar içinde yokum, katkıda bulunan insanlardan bir tanesiyim sadece. Biz orada sağlanan güzel birlikteliği dağıtmamak adına platformun devamını sağlamak, kitlelerin Eskişehir’in ve ülkenin sorunlarına duyarlılığını arttırmak adına adını değiştirerek faaliyetlerimize devam ediyoruz bu aşamada. Yani Eskişehir Hayır Platfırmu’nun adı Eskişehir Demokrasi İçin Dayanışma Platformu olarak değiştirilerek faaliyetlerine devam ediyor.

Her zaman olduğu gibi yani on yıllardır Türkiye’de var olan bir mücadele ekoloji mücadelesi. Sermaye ile halk arasındaki bir takım çelişki olarak tanımlayalım onun bir dışa vurumu bu mücadele. Bu şekilde başladı aynı şekilde de devam ediyor. Eskişehir özeline geçtiğimizde şu aşamada gündemi Alpa Ovası’nda kurulmak istenen kömürlü termik santralle ilgili çalışmalar oluşturuyor. Burada biz şunu vurgulamaya çalışıyoruz; Orada 1 gün içerisinde yakacağı yakıt miktarı 1 milyon 240 bin hanenin tüketeceği kömüre eşit. Çok üstüne durduğumuz şeylerden biri bu. Bu aynı zamanda birkaç yıl içerisinde binlerce ton külün oradaki doğa örtüsünün üstünü kaplayacağı gibi bir gerçeği de beraberinde getiriyor. Alpa Ovası dediğimiz ova Türkiye’nin en verimli ovalarından bir tanesi. Aklınıza gelebilen her tür bitkinin yetiştiği bir örtü ve bu örtü yok edilecek. Yani orada ne tarım kalacak ne hayvancılık kalacak, tüm canlılara insanlara da çok ciddi zararları olan gazlar ve atık maddeler ortaya çıkacak, akarsuları tahrip edecek. Biz bunun bilincindeyiz, halk da bilincinde ve geniş bir halk desteği var. En başta civar köylüler bunun çok farkındalar ve birtakım yapılar, dernekler aracılığı ile seslerini duyurmaya çabalıyorlar. Hatta şehrimize gelerek bizleri bu konuda bilinçlendiriyorlar. Seminer veriyorlar, oradaki gelişmeleri anlatıyorlar. Şu aşamada ön raporun da çıktığını öğrendik. Şehir içerisinde imzalar topladık gönderdik. Elimizden geldiğince kamuoyu oluşturmaya bu konuda çalışmaya gayret gösteriyoruz. Elimizden geldiğince ülke yararına bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.

Son yıllarda verilen Cerattepe’sinde, Akkuyu Termik Santrali konusunda –orası onlarca yıldır süren bir mücadele geçmişi olan bir alan- bir çok alanda HES’ler kurulmaya çalışılıyor. Termik santraller kurulmaya çalışılıyor. Oradaki doğa uygun mu, ne tür zararlar verebilir, ne getirir ne götürür, bakılmaksızın yukarıdan aşağı bir emrivaki bir tarzda ve de tam da sermayenin istekleri doğrultusunda ki biz buna rantiye diyoruz yani rant amacı ile sermayenin isteği doğrultusunda bu amaçla birtakım yapılar oluşturulmaya çalışılıyor. Halka ve doğaya son derece zararı olan geleceğe bizim çocuklarımıza, torunlarımıza çok daha kötü şartlarda yaşayabileceği alanlar bırakmak adına biz bunlara izin vermek istemiyoruz. Türkiye’nin her yerindeki mücadelelerde bunu gösteriyor. Haliyle biz de şehrimiz özelinde buna izin vermeyeceğiz.

dokuz8/Dilan Şahinbaş